Kategoriler
Japonya gezi notları

Tokyo: Ueno ve Akihabara

Kyoto’dan Tokyo’ya gece 10 civarı ulaştım. İnternette Japanican.com’dan bulduğum otelim Tokyo’nun iki büyük istasyonundan biri olan Ueno İstasyonu yakınlarındaydı. Tren istasyonundan çıktıktan sonra elimde valizle ortalıkta adres aradım. Sokakların başına geliyor, sokak ismine bakıyor, aradığım sokağın o olmadığını anlayınca yola devam ediyordum. Bu vesile ile Tokyo’daki adres ve numaralandırma sisteminin bizdekinden değişik olduğunu da öğrenmiş oldum. Neyse ki istasyona yakın bir köşede bulunan dev haritayı gördüm ve bu sayede oteli buldum. New Touhoku adındaki bu otele altı gece için yaklaşık 600TL ödedim. Otel eski ve odaları küçüktü, Japonya standartlarına uygun olarak temizdi ve internet erişimim vardı. Resepsiyonda kimi zaman cana yakın bir yaşlı kadın kimi zaman sakin ve sessiz yaşlı bir adam oluyordu.

Odama yerleştikten sonra dışarı çıkıp turladım. Tokyo’nun bol ışıklı ve hareketli geceleri ile bu şekilde tanışmış oldum. Lokantalar, meyhaneler, kafeler, masaj salonları, oyun salonları, küçük marketler hala açıktı. Otele dönerken ana caddenin kenarına yerleşmiş bir seyyar satıcının ramen sattığını gördüm. Satıcı 70 yaşlarında görünen bir adamdı. Ani bir kararla yanaşıp bir ramen istedim. Adam, usta hareketlerle iri bir çanağa haşlanmış makarna, et suyu ve bir takım sebzeler koydu. Haşlanmış bir yumurtayı ve ne olduğunu anlamadığım ete benzer bir yiyeceği de içine doğradı. Bir porselen kaşık ve çubuklarla elime tutuşturdu. Seyyar arabanın hemen yanına kurduğu portatif bir masaya oturarak rameni yedim. Hayatımda yediğim en lezzetli ramendi.

Ertesi gün en yakındaki hedef olan Ueno Parkı’na yöneldim. Japonca öğrendiğim dönemde kitabımızda sık sık adı geçen bu parkı görmek nihayet nasip olacaktı.

Ueno Parkında ve çevresinde Tokyo Ulusal Müzesi, Doğu (Orient) Müzesi, Ulusal Bilim Müzesi, Ulusal Batı Sanatları Müzesi ve Tokyo Güzel Sanatlar Müzesi var. Parkta küçük bir hayvanat bahçesi de var.

Ueno parkında Shinobazu isimli büyük bir havuzda yabani bitkiler ve yabani kuşlar vardı. Şehrin ortasında böyle bir oluşum bana hayli ilginç geldi. Yine havuzun içindeki bir adada yer alan Benten tapınağını da ziyaret ettim. Havuz kenarındaki bir kafeye gidip sabah kahvaltısı olarak karides aldım, üstüne bir kahve içtim. Havuzun kenarında dolaşmaya çıktım.

Benten Tapınağı
Benten Tapınağı
Ueno Parkı'nın havuzunda gezen yabanıl su kuşları.
Ueno Parkı’nın havuzunda gezen yabanıl su kuşları.

Bir ara dalgın dalgın ördekleri seyrederken, yanımda ufak, 70 yaşlarında, hava serin olmasına rağmen üzerinde sadece fanila olan bir Japon belirdi ve benimle İngilizce konuşmaya başladı.

Bu adam bana hiçbir şey sormadı. Doğrudan anlatmaya başladı. İkinci dünya savaşı sonrasını anlattı. Nasıl yokluk çektiklerini, nasıl yiyecek sıkıntısı olduğunu anlattı. Pirinç, turp ve bazı otlarla karın doyurduklarını, meyve sıkıntısı çektiklerini, zaten bugün bilinen pek çok meyveyi o zaman tanımadıklarını anlattı. Japon portakalından bahsetti. Küçüktür, tadı da çok güzel değildir ama biz başka portakal bilmezdik dedi. Ama yine de değişik bir tadı vardır, bulursan yemelisin dedi. Eskiden insanların daha nazik olduğunu, modernleşmenin insanları kabalaştırdığını söyledi. Eskiden lokantalarda garson olarak kimonolu kadınların çalıştığını, son derece zarif bir şekilde servis yaptıklarını, artık öyle garsonların kalmadığını anlattı.

Japonlarla iletişimin zor olduğunu, Japonların utangaç insanlar olduğunu söyledi. Yine de Japonlarla iletişim kurmaktan vazgeçmememi, iyi insanlar olduğunu söyledi. Birazcık Japonya’daki yabancıları çekiştirdi, Roppongi’de yabancıların gittiği kafe ve barlar olduğunu, yabancıların buralara giderek birbirlerine yapıştıklarını (They are sticking together) ve Japonya’dan hiçbir şey anlamadıklarını söyledi. Nasıl iletişim kurmam gerektiğinden bahsetti. Öncelikle, birkaç kelime Japonca öğrenmem gerektiğini, örneğin konnichiwa diyerek lafa başlamamın sonra İngilizce konuşsam da işleri kolaylaştıracağını söyledi. İngilizce konuşmaya en çok gençlerin meraklı olduğunu, onun için iletişim kurmak için gençleri tercih etmemi önerdi. Sonra monologun seyri değişti, adam bana zamparalık öğütleri vermeye başladı. Yabancıların olmadığı Japon lokantalarına gitmemi, oralardaki garson kızlarla muhabbet etmeye çalışmamı, hatta bazılarını baştan çıkarmam ihtimali olduğunu da ekledi. Turistler hep Japon sanatı ile ilgili müzelere gidermiş, oysa Japonlar Modern Sanatlar Müzesi’ne gidermiş, o müzeye gidersem, aralarda koltuklarda oturup dinlenen çok sayıda yalnız Japon kadın görecekmişim. Gidip onlardan bir tanesinin yanına oturup, konnichiwa diye lafa girip İngilizce birkaç soru soracakmışım. Kim bilir, belki bu sohbet ilerler ve aramızda bir ilişki kurulabilirmiş. Eğer bir tanesinden ilgi görmezsem, ikinciyi, üçüncüyü deneyecekmişim. Bu aşamada adam biraz durdu, düşündü ve boş ver, Japon kadınlarını bunları baştan çıkarmak zordur, sen en iyisi Tayland’a git dedi.

 

Ameyoko

Ueno İstasyonu’nun hemen yanında yer alan bu pazarda çok çeşitli dükkanlar ve lokantalar var. Japonya, ekonomisi çok gelişmiş bir ülke ve doğal olarak çok katlı mağazalar, marketler, modern alışveriş merkezleri var. Öte yandan, uzun süredir değişmediği hissini veren daha geleneksel dükkanlara rastlamak da son derece normal. Bu Pazar aslında şekerlemeciler pazarıymış, hala da birkaç şekerlemeci dükkanı var. Pazardaki dükkanlardan kimisi yiyecek maddeleri, kimisi giyecek, kimisi hediyelik eşya ve kimisi elektronik satıyordu. Buralar geleneksel bir Japon pazarının havasını taşıyor ve gezmek keyifli. Fiyatlar makul ve çok güzel hediyelik eşyalar var.

Ameyoko'da balık satıcısı.
Ameyoko’da balık satıcısı.
Ameyoko'da geleneksel bir mutfak malzemeleri satan bir dükkan.
Ameyoko’da geleneksel bir mutfak malzemeleri satan bir dükkan.

Yan sokaklarda ise lokantalar, oyun salonları, masaj salonları ve bir de çok katlı sex shop vardı. Acaba Japonya’da sex shop nasıl olur diye merak ettim doğal olarak. Kasada uzun saçlı bir gay oturuyordu ve dükkana girip çıkanla çok ilgili görünmüyordu. Zemin katta vibratör, yapay penis ve yapay vajinalar vardı. Dükkanda gezenler içinde tek başına veya iki kişi olarak gezen kadınlar ve erkek-kadın çiftler de vardı, bu bakımdan bir Avrupa ülkesi kadar rahat görünüyorlar. Altı katlı bu mağazada teker teker her bir katta ne var hatırlayamıyorum, ama en üst katta CD ve dergilerin olduğunu, şişme bebek bölümünde Japonlardan beklendiği gibi gelişmiş modeller bulunduğunu hatırlıyorum. Bir kat tümü ile fantezi giysilere ayrılmıştı, burada deri çizme ve kırbaçtan hemşire veya polis üniformasına kadar çeşitli modeller mevcuttu ama ezici çoğunlukla raflar liseli kız üniformaları ile doluydu.

 

Akihabara

Tokyo’da bir semt. Dünyanın elektronik merkezi diye bilinir. Büyük bir gaflet içinde burayı gezmek için üç saat ayırmıştım. Metro istasyonundan indiğimde hemen meşhur Yodobashi alışveriş merkezini gördüm. İçeri girdiğimde her biri kapalı spor salonu genişliğinde altı kattan oluşan dev bir mağazanın içinde olduğumu anladım. Cep telefonu, USB bellek, monitör, fotoğraf makinası, oyuncak, yazıcı ve aklınıza gelen gelmeyen her türlü elektronik alet bu mağazada departmanlar halinde yerleştirilmişti. Dünyada bu kadar çok tür fare (mouse) olduğunu bu mağazayı ziyaret edene kadar bilmiyordum. Mağazanın içinde gezerken Akihabara için ayırdığım üç saat doldu.

Akihabara'da Yodobashi mağazası.
Akihabara’da Yodobashi mağazası.

Ertesi gün tekrar Akihabara’ya gittim. Sokaklarda dolaşıp küçük dükkanlara baktım. Oyun satanından robot yapmak için devreler satanına kadar envayi çeşit dükkanla karşılaştım. Birkaç saat ayırmama rağmen tüm sokakları gezemedim. Elektronik meraklısı bir insan bu semtte bir ay geçirebilir diye tahmin ediyorum.

Akihabara'da bir elektronik dükkanı.
Akihabara’da bir elektronik dükkanı.
Akihabara'da bilgisayar oyunları ve anime satan bir dükkan.
Akihabara’da bilgisayar oyunları ve anime satan bir dükkan.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Arashiyama

Hiroshima’dan sabah çıkıp Kyoto’ya varmayı, akşam Tokyo’da konaklamayı planlamıştım. Aslında bu şehirler birbirine hayli uzak ama hızlı tren sayesinde birkaç saatte uzun mesafeler gitmek mümkün oluyor. Kyoto’da en çok görmeyi istediğim yerleri ziyaret etmek için önceden randevu almam gerektiğini öğrendiğimde artık çok geçti ve planımı değiştirmeye karar verdim. Dikkatli bir inceleme sonucu kendime Kyoto yakınlarında Arashiyama isimli bir yerleşim merkezini hedef seçtim. Bu beldede tarih, Japon bahçesi, doğa bir arada ve iyi bir gün geçireceğimi düşündüm. Sabah Hiroshima istasyonuna giderek trene bindim ve Kyoto’da indim. Kyoto’dan başka bir trene binerek yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Arashiyama’ya ulaştım.

Arashiyama, Hozu nehrinin kenarında bir yerleşim merkezi. Hozu nehri, buradan başlayan bir kanyonun içinden geçerek Kameoka isimli başka bir küçük yerleşim merkezine doğru gidiyor. Arashiyama’dan Kameoka’ya giden, 25 dakika süren bu yolculuk sırasında güzel manzaralar görebileceğiniz Sagano Romantik Treni diye bir tren var (Detaylı bilgi için tıklayınız). Benim niyetim, bu trene binerek Kameoka’ya gitmek, buradan da gezi teknesine binerek Arashiyama’ya geri dönmekti (Gezi tekneleri web sayfası için tıklayınız Web İngilizcedir). JR tren istasyonundan inerek bilet almak üzere hemen yandaki diğer istasyona geçtim. Ancak yine hayal kırıklığına uğradım, çünkü Romantik Tren öğleden sonraya kadar doluydu. Bunu üzerine Arashiyama’yı gezmeye karar verdim.

Sagano Romantik Treni
Sagano Romantik Treni

Tren istasyonundan 10 dakikalık bir yürüyüşle Hozu nehrine ulaşılıyor. Bu yürüyüş sırasında şirin Japon evleri, dükkanların arasından geçiyorsunuz. Hozu nehrinin kenarı insanlarla doluydu ve uzaktan Togetsukyo Köprüsü görünüyordu.

Togetsukyo Köprüsü
Togetsukyo Köprüsü
Hozu Nehri sandalcıları.
Hozu Nehri sandalcıları.
Sandalcılar ve karşı kıyıda lokantalar.
Sandalcılar ve karşı kıyıda lokantalar.
Hatıra fotoğrafı çektiren kızlar.
Hatıra fotoğrafı çektiren kızlar.

Köprüyü yürüyerek geçtim ve karşı kıyıda yiyecek satan seyyar satıcıları gördüm. Dönüşte burada yemek yemeye karar verdim. Iwatayama Maymun Parkı’na girip ırmağın kenarında yürümeye başladım. Bu yürüyüş sırasında hiç maymun göremedim ama doğa çok güzeldi. Irmağın kenarında dar bir orman yolunda yürüdüm. Etrafta kızıl, yeşil ve sarının tonları ile güzel bir sonbahar manzarası vardı. Irmakta irili ufaklı sandallarla gezintiye çıkmış insanlar vardı.

Iwatayama Maymun Parkı’ndaki yürüyüş yolu
Iwatayama Maymun Parkı’ndaki yürüyüş yolu
Eğlenceli bir uyarı.
Eğlenceli bir uyarı.

nehirde-sandal-gezintisinehirde-sandal-gezintisi-2

Nehirde sandal gezintisi yapanlar.
Nehirde sandal gezintisi yapanlar.
Kameoka'dan gelen gezi teknesi.
Kameoka’dan gelen gezi teknesi.

Bir süre sonra yukarı doğru kıvrılan yoldan biraz daha tırmandıktan sonra daha önceden varlığından haberdar olmadığım Daihikaku Senkoji Tapınağı’na vardım. Bu tapınak, nehre ve manzaraya hakim, sade bir Zen tapınağı. On yedinci yüzyıl başlarında Suminokura Ryoi tarafından Hozu nehrinin ıslahı sırasında ölen işçilerin anısına yaptırılmış. Suminokura Ryoi, Kyoto’lu bol miktarda doktor ve tefeci yetiştiren bir aileden. Vietnam’la deniz ticareti yaparak zenginleşmiş. Daha sonra bölgedeki nehirlerde su yolu ile ulaşım sisteminin kurulması için çalışmış ve hayatının son yıllarını Zen keşişi olarak geçirmiş. Tapınakta yaklaşık 400 yıllık bir heykeli ziyaretçileri karşılıyor. Tapınakta elimize verilen “Zazen Şarkısı” isimli şiirden bir parçayı meraklısı için çevirdim:

Şekilsizliğin şeklini şekil kabul etmek için,

Gitsek de dönsek de başka yerde olamayız;

Düşünmeme düşüncesini düşünce kabul etmek için;

Şarkı söylesek de raks etsek de Dharma’nın sesiyiz.

Zazen, Zen Budizm’de yapılan bir tür meditasyon. Hint meditasyonlarından farkı bir mantra kullanılmaması ve meditasyon sırasında gözlerin açık olması. Meditasyon sırasında hiçbir şey düşünmemeye çalışılıyor, buna zihni boşaltma diyorlar. Hint meditasyonlarına göre daha zor bir teknik. Bu tapınak, doğa içindeki sakin ve huzurlu hali ile zazen için ideal bir yer.

Daihikaku Senkoji Tapınağı’ndan nehrin görünüşü.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’ndan nehrin görünüşü.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’nın ana salonundan bir görünüm. Önde tapınağın kurucusu Suminokura Ryoi'nin heykeli var.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’nın ana salonundan bir görünüm. Önde tapınağın kurucusu Suminokura Ryoi’nin heykeli var.

Tapınaktan sonra aynı yoldan yürüyerek döndüm. Acıkmıştım, öğle yemeği olarak Togetsukyo köprüsü yakınlarındaki seyyar satıcılardan takoyaki aldım. Takoyaki, doğranmış ahtapotun hamurla karıştırılıp top şekline getirilmesi ve bu şekilde pişirilmesi ile yapılan bir yiyecek. Karnımı doyurduktan sonra köprüden karşı kıyıya geçerek Hogonin Tapınağını ve Bahçesini görmek üzere yola koyuldum.

Takoyaki.
Takoyaki.
Kimonolu genç kızlar ve çekçekçi.
Kimonolu genç kızlar ve çekçekçi.
Nostalji yaşayan genç bir çift.
Nostalji yaşayan genç bir çift.

Hogonin Tapınağı önce başka bir yerde yapılmış ve bir savaşta yanmış. Daha sonra şimdiki yerine taşınmış. Tenryuji Tapınak Kompleksinin bir parçası kabul ediliyor. Tapınağın kapısının hemen önünde Arhat heykelleri, onun da yanında bir Zen bahçesi var. Tapınağın bahçesi özellikle sonbaharda güzelliği ile biliniyor ve çok sayıda ziyaretçi çekiyor.

Zen bahçesi (Karesansui tipinde bahçe).
Zen bahçesi (Karesansui tipinde bahçe).
Arashiyama Arhatları.
Arashiyama Arhatları.
Hogonin Tapınağı bahçesinden bir görünüm.
Hogonin Tapınağı bahçesinden bir görünüm.
Tapınağın salonlarından birisi.
Tapınağın salonlarından birisi.
Tapınak binalarının dıştan görünüşü.
Tapınak binalarının dıştan görünüşü.
Bahçede bir Japon ardıcı.
Bahçede bir Japon ardıcı.

Hogonin’den sonra Tenryuji Tapınağı ve Bahçesi’ne doğru yöneldim. Tenryuji Tapınağı, ülkenin en önemli Zen tapınağı kabul ediliyor. İnşası 1345 yılında tamamlanmış ve ilk başrahip Muso Soseki aynı zamanda bahçe tasarımını da yapmış. Binalar zaman içinde yanmış ve tekrar yapılmış ama bahçenin orijinal formunu koruduğu söyleniyor. Bu bakımdan, en eski Japon bahçelerinden birisi kabul ediliyor. Unesco, Kyoto’daki bazı eski binaları dünya kültür mirası olarak ilan etmiş, bu tapınak da onlardan birisi.

Tapınak bahçesinden bambu ormanının görünüşü.
Tapınak bahçesinden bambu ormanının görünüşü.
Tapınağın bir salonundan görünüm.
Tapınağın bir salonundan görünüm.
Tenryu-ji Tapınağı'nın bahçesi.
Tenryu-ji Tapınağı’nın bahçesi.
Tapınağın keşişleri.
Tapınağın keşişleri.
Tapınağın bahçesinde hatıra fotoğrafı çektirenler.
Tapınağın bahçesinde hatıra fotoğrafı çektirenler.

Tenryuji’den çıktığımda akşam olmak üzereydi ve yine tren istasyonuna doğru yöneldim. Yolda alışveriş eden çok sayıda Japon gördüm ve bunlardan bazılarını fotoğrafladım.

alisveris-arashiyama

Kategoriler
Japonya gezi notları

Miyajima

Hiroshima’dan trene binip 25 dakikalık bir yolculukla Miyajimaguchi’ye gittim. Burası, Miyajima adasının karşısında bir yerleşim merkezi. Buradan da bir feribota binip 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Miyajima adasına vardım. İki feribot iskelesi olduğunu, Japan Rail Pass kartı olanlar için JR iskelesinden kalkan feribotun ücretsiz olduğunu belirteyim. Adada ilk dikkatimi çeken şey Nara’daki gibi halkın arasında dolaşan geyiklerdi.

geyik-miyajima

Bu genç çift, yiyeceklerini geyikle paylaşırken geyik kendisine verilenle yetinmeyip yiyeceğin hepsini yemek istiyor.
Bu genç çift, yiyeceklerini geyikle paylaşırken geyik kendisine verilenle yetinmeyip yiyeceğin hepsini yemek istiyor.
Bu güzel insan yavrusu, kendisi gibi yavru olan geyiği görünce pek mutlu olmuş.
Bu güzel insan yavrusu, kendisi gibi yavru olan geyiği görünce pek mutlu olmuş.

Çevrede seyyar satıcılar çeşitli yiyecekler satıyorlardı. Çok sayıda insan vardı, bunların da ezici çoğunluğu Japon’du. Deniz kenarında biraz oturup çevreyi gözlemledikten sonra tapınağa doğru yürümeye başladım.

Miyajima adası, Itsukushima Tapınağı nedeniyle çok ünlü, aslında, Miyajima da Japonca tapınak adası anlamına geliyor. Bu Shinto tapınağı, 12. yüzyılda yapılmış ve denizin içine yapılması, özellikle de denizin ortasında gibi görünen kapısı (torii) ile meşhur. Tapınak dünya kültür merkezi listesinde ve Japonya’nın en güzel üç yerinden birisi kabul ediliyor. Aslında gel git hareketlerine bağlı olarak belli saatlerde deniz çekiliyor, tapınak ve kapısı karada kalıyor. Ben oradayken akşam saatlerine doğru denizin çekildiğini kısmen gözlemledim. Tapınağa giderken, dar bir sokaktan geçtim. Bu sokağın iki taraflı dükkânlarla doluydu ve çeşit çeşit yiyecek yanı sıra çeşitli hediyelik eşyalar satılıyordu.

Kestane kebap!..
Kestane kebap!..
En önde kurutulmuş küçük balıklar var.
En önde kurutulmuş küçük balıklar var.
Dango satıcısı. Dango, pirinç unundan yapılan hafif bir tatlı. Sağdaki sade, soldaki çaylı.
Dango satıcısı. Dango, pirinç unundan yapılan hafif bir tatlı. Sağdaki sade, soldaki çaylı.

Çok sayıda kurabiye imalatçısı vardı. Bu dükkânların içinde otomatik bir makinede herkesin görebileceği şekilde kurabiyeler pişiriliyordu. Bunlardan bir paket alıp denedim. Waffle benzeri bir hamurla yapılmış (aslında içinde pirinç unu varmış), kimi çikolata kimi meyve içeren tatlı kurabiyelerdi. Aslında bu kurabiyelerin orijinal şeklinin içinde şekerle pişirilmiş kuru fasulye püresi bulunurmuş. Miyajima’da özellikle ardıç yaprağı şeklinde kurabiyeler yapılıyor. Bu kurabiyelere momiji manjū deniyor ve manjū kelimesinin kökeni Çince mantou, yani bizim mantı ile aynı kökten geliyor. Momiji ise ardıç demek. Yani “ardıç mantısı” adını taşıyan bir kurabiye.

Momiji manjū üreten bir makine.
Momiji manjū üreten bir makine.

Ara sokaklardan sonra deniz kenarına çıktım, bir insan kalabalığı, tapınak ve meşhur su içindeki kapısını gördüm. Bir kısım insan geleneksel kıyafetli kayıkçıların idare ettiği büyük sandallara biniyordu. Bu sandallar denizin içindeki kapının yanına gidiyordu. Kıyıdaki insanlar da arkalarına denizi alarak poz veriyor, tapınağın kapısı ile hatıra fotoğrafı çektiriyorlardı.

Denizin içindeki kapıya gitmek üzere bekleyen yolcular.
Denizin içindeki kapıya gitmek üzere bekleyen yolcular.
Meşhur kapı.
Meşhur kapı.
Hatıra fotoğrafı çektiren Japon genç kızlar.
Hatıra fotoğrafı çektiren Japon genç kızlar.

itsukushima-tapinagi

Itsukushima Tapınağı.
Itsukushima Tapınağı.

Tapınak çevresinde biraz dolaştım. Adada Daisho-in isimli meşhur bir Budist tapınağı var. Adayı ziyaret edenlerin, teleferiğe binerek Misen Dağı’na çıkmaları da öneriliyor. Misen Dağı’nda yabani maymunlara rastlamak mümkünmüş, ayrıca manzarasının güzel olduğu söyleniyor. Yağmurlu ve puslu bir gün olduğu için yukarıdan manzaranın çok iyi olmayacağını düşünüp orman içinde bir gezinti yapmaya karar verdim. Orman, tapınağın çevresinin aksine son derece tenhaydı, sararmış, kızarmış ağaçlar ve otlayan geyikleri ile hoş ve dinlendirici manzaralar sunuyordu.

Ormanda otlayan geyikler.
Ormanda otlayan geyikler.

Orman gezintisinden sonra bir hediyelik eşya dükkânına uğrayıp birkaç küçük hediye aldım. Sonra acıktığımı fark ettim. Çevrede çok seçenek vardı. Hangisini seçeyim diye düşünürken, önünde uzun bir kuyruk olan, kömür ateşinde istiridye pişiren dükkânı fark ettim. Ben de kuyruğa girip sıramın gelmesini bekledim. Sonuç muhteşemdi.

Feribot ve tren yolculuğu ile Hiroshima’ya geri döndüm.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Hiroshima ve Atom Bombası

Hiroshima deyince akla gelen ilk şey atom bombasıdır. Şehir, atom bombasının izlerini tamamen yok etmiş. Sadece şehir merkezindeki bombada ağır hasar görmüş eski endüstriyel sergi salonu (Bu kalıntıya artık Hiroshima Barış Anıtı veya Atom Bombası Kubbesi deniyor) ve barış parkı atom bombasını hatırlatıyor. Barış parkı, bombanın düştüğü yerde yapılmış. İçinde Atom Bombası Kubbesi, müze, kongre salonu, anıtlar ve heykeller var.

İkinci dünya savaşının sonlarına doğru atılan bu bombadan üç gün sonra Nagazaki’ye de bir atom bombası atılmış ve Japonya bundan sonra teslim olmuş. Aslında, savaşın sonlarına doğru Japonya güç durumdaymış ve pek çok Japon şehri ağır Amerikan bombardımanına maruz kalmış. Bu bombardımanlarda 500 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Tokyo’nun yarısının tahrip olduğu ve artık şehrin içinden geçen ırmağın sıcak aktığı söyleniyor. Bazıları, Japonya’nın o tarihlerde artık köşeye sıkışmış olduğunu ve bu atom bombaları atılmadan da teslim olacağını söyler. Aksi görüşü savunanlar ise Japonya’nın verdiği ağır kayıplara rağmen uzun süre daha savaşacağını ve atom bombaları atılmasa hem Amerikalılardan hem de Japonlardan daha çok insan öleceğini savunur. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu bilemiyorum, ama ortaya çıkan sonucun insanlık açısından utanç verici olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Atom bombası, Hiroshima’ya 6 Ağustos 1945’te atılmış. İlk birkaç saatte 70 bin kişinin, sonraki yıllardaki geç etkilere bağlı ölümlerle birlikte toplam 200 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Bombanın etkisiyle resmi belgeler de yandığı için bu rakamlar tahmini.

Atom Bombası Kubbesi.
Atom Bombası Kubbesi.
Barış parkının içinde bombadan ölenlerin anısı için yapılmış anıt.
Barış parkının içinde bombadan ölenlerin anısı için yapılmış anıt.
Hiroshima'da çeşitli işlerde çalıştırılmak üzere Kore'den zorla getirilmiş işçiler varmış. Bombanın etkisiyle 20 bin Korelinin öldüğü tahmin ediliyor. Bu anıt onlar için yapılmış.
Hiroshima’da çeşitli işlerde çalıştırılmak üzere Kore’den zorla getirilmiş işçiler varmış. Bombanın etkisiyle 20 bin Korelinin öldüğü tahmin ediliyor. Bu anıt onlar için yapılmış.
Bu yaşlı adam dalgın bir şekilde anıt ve Atom Bombası Kubbesine bakarken objektifime takıldı. Ne düşünüyor acaba?
Bu yaşlı adam dalgın bir şekilde anıt ve Atom Bombası Kubbesine bakarken objektifime takıldı. Ne düşünüyor acaba?

Barış parkının içindeki müzede olayla ilgili bilgiler edinmek mümkün. Aslında, atom bombası müzesinin tasarlanması zorlu bir süreç. Bu müzeyi tasarlarken düşülebilecek hatalar var, örneğin kolayca acındıracak, suçlayıcı, duygu sömürüsü yapan veya nefret hissi uyandıracak unsurlar egemen hale geçebilir. Japonlar bu işin üstesinden gelmiş. Ortaya çıkan müze objektif, yaşanan insanlık dramını türlü boyutları ile ortaya seren, tarihi detaylara ilişkin merakları gideren ve böyle bir olayın bir daha olmaması temennisi oluşturan bir müze.

Bombanın atıldığı saatte durmuş bir saat.
Bombanın atıldığı saatte durmuş bir saat.
Öğretmenleri öğrencilere atom bombasının etkilerini anlatırken.
Öğretmenleri öğrencilere atom bombasının etkilerini anlatırken.

atom-bombasi-oncesi

Bu iki maket Hiroshima şehir merkezinin bomba atılmadan önceki ve bombadan sonraki hallerini gösteriyor.
Bu iki maket Hiroshima şehir merkezinin bomba atılmadan önceki ve bombadan sonraki hallerini gösteriyor.
Bombadan sonra öğrenciler eğitime açık havada devam etmek zorunda kalmış. Japon mucizesinin sırrını herhalde eğitime verilen önemde aramak gerekiyor.
Bombadan sonra öğrenciler eğitime açık havada devam etmek zorunda kalmış. Japon mucizesinin sırrını herhalde eğitime verilen önemde aramak gerekiyor.
Bombadan kurtulanlardan birisinin daha sonra çizdiği temsili resim.
Bombadan kurtulanlardan birisinin daha sonra çizdiği temsili resim.
Bombanın etkileri
Bombanın etkileri
Bombanın ısı etkisi ile oluşan yanıklar.
Bombanın ısı etkisi ile oluşan yanıklar.
Bombanın çeşitli nesneler üzerinde yaptığı deformasyon.
Bombanın çeşitli nesneler üzerinde yaptığı deformasyon.
Bu iki kardeşin bomba atıldıktan sonra saçları dökülmüş. Bombanın radyasyon etkilerine maruz kalan kişilerde iki-üç hafta sonra ateş, damaklarda kanama, saç dökülmesi gibi belirtilerle görülen "radyasyon hastalığı" denilen durum ortaya çıkıyor ve öldürücü olabiliyor.
Bu iki kardeşin bomba atıldıktan sonra saçları dökülmüş. Bombanın radyasyon etkilerine maruz kalan kişilerde iki-üç hafta sonra ateş, damaklarda kanama, saç dökülmesi gibi belirtilerle görülen “radyasyon hastalığı” denilen durum ortaya çıkıyor ve öldürücü olabiliyor.
Atom bombasının oluşturduğu yanıklarda keloid gelişmesi. Keloid, yara iyileşirken aşırı bağ dokusu oluşması ve resimde görüldüğü gibi derinin iyice kalınlaşması, esnekliğini kaybetmesi ile kendini gösteriyor. Eklemlerde hareketi engelliyor ve ağrılı olabiliyor.
Atom bombasının oluşturduğu yanıklarda keloid gelişmesi. Keloid, yara iyileşirken aşırı bağ dokusu oluşması ve resimde görüldüğü gibi derinin iyice kalınlaşması, esnekliğini kaybetmesi ile kendini gösteriyor. Eklemlerde hareketi engelliyor ve ağrılı olabiliyor.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Hiroshima

Hiroshima JR İstasyonu’nda trenden indim ve taksiye bindim. Crown Plaza’ya çek dedim (aslında kuraun puraza dedim, Japonlar böyle diyor). Bu seferki otelim biraz lükstü, çünkü kongre nedeni ile şehirdeki bütün oteller doluydu, ben de rezervasyonu kongre organizasyon şirketinden yaptırmak zorunda kalmıştım. Kongre’den önce bir gün boşluğum vardı ve Miyajima adasına gitmeyi planlamıştım. Otele yerleştikten sonra şehirde bir akşam gezintisi yapmaya karar verdim. Otelin önündeki ana caddede  ışıklarla yapılmış çok sayıda heykel vardı ve bunlar çok güzel görünüyordu. Hiroshima’nı ana caddelerinden birinde yapılan bu sergiyi çoluklu çocuklu bir kalabalık geziyordu. Bu heykeller, “Hiroshima Dreamination” isimli bir festival kapsamında yapılıyor. Dreamination kelimesi İngilizce dream ve illumination kelimelerinden türetilmiş, “düşışıklar” veya “ışıktan hayaller” diye Türkçe’ye çevirebiliriz. 2002 yılından beri Kasım ortalarında başlayıp 3 Ocak’ta bitiyor.

dreamination-kusdreamination-tren

Işık heykellerden görünümler.
Işık heykellerden görünümler.

Bir süre yürüdükten sonra gözüme kestirdiğim bir lokantaya girdim. Girişte kocaman bir otomat vardı ve iri düğmelerin üzerinde yemek fotoğrafları ve fiyatları bulunuyordu. Gösterişli bir balık seçtikten sonra parayı makineye soktum, alttan bir kâğıt parçası düştü. Bu kâğıt parçasını alıp içeri girdim. Bir bayan garson elimden kâğıdı aldı ve beni bir masaya oturttu. Birazdan ismini bilmediğim güzel bir balıkla geldi.

Oteldeki odama döndükten sonra tuvaletteki klozetimi fotoğrafladım. Japon teknolojisinin elinden hiçbir şeyin kurtulmadığının kanıtı olan bu klozet isterseniz oturağını ısıtıyor, ayrıca püsküren suyun sıcaklığını ve şiddetini ayarlamak mümkün.

Otel odamda klozetin sağ tarafında yer alan kontrol tablosu.
Otel odamda klozetin sağ tarafında yer alan kontrol tablosu.

Sabah uyandığımda kahvaltı yapmaya indim. Aslında otelde iki kahvaltı salonu vardı, bir batı tarzı diğeri ise Japon tarzı. Ben gittiğim yerlerde oranın geleneksel yiyeceklerini yemeyi tercih ettiğim için hep Japon salonunu tercih ettim. Son derece sağlıklı olan bu kahvaltı, bir Türk için birazcık zor bir kahvaltı, zira yarım haşlanmış yumurta ve küçük bir çanak yoğurtlu korn fleks dışında tanıdık bir şey yok. İki haftalık Japonya seyahatim boyunca bir öğün Türk döneri ve bir öğün peynir ekmek dışında (bu peynir ekmek hikayesini Japon yemekleri sayfasının sonunda anlattım) hep Japon yemekleri yedim. Kahvaltıda çiğ balık, turşu gibi değişik yiyecekler var. Ekmek yerine de haşlanmış pirinç yemek zorundasınız.

Kahvaltıda çiğ balık, pişmiş balık, tuzlanmış balık, yosun çorbası, tofu, ume turşusu, zencefil turşusu gibi yiyecekler vardı.
Kahvaltıda çiğ balık, pişmiş balık, tuzlanmış balık, yosun çorbası, tofu, ume turşusu, zencefil turşusu gibi yiyecekler vardı.

Bilimsel Toplantı

Japonya’ya asıl gitme nedenim uluslar arası bir kurulun toplantısına ve bilimsel bir kongreye katılmaktı (Asya Pasifik Tıp Bilişimi Kongresi). Hiroşima’da çoğu zamanımı bu toplantılarda geçirdim. Uluslararası bir toplantı olmasına karşın yabancılar için İngilizce yardımı pek azdı. Bazı konuşmalar Japoncaydı ve bu konuşmaları mikrofonlu bir tercüman cümle cümle çeviriyordu, yani kulaklıklı simültane tercüme yoktu. Yemek, kahve gibi ihtiyaçların nerede nasıl giderilebileceğini ancak sorarak öğrenebiliyordunuz. Yabancı konuklar için özel bir yemek daveti vardı ve oraya gitmeden önce e-mail atarak yemeğe katılacağımızı bildirmemiz istenmişti. Ben e-mail atmama karşın listede ismim yoktu ve durumu söylediğimde organizasyon şirketi konuyla hiç ilgilenmedi. Oraya giden 50 kadar ülke temsilcisi vardık ve onlar için önemli konuklar olduğumuzu sanıyordum ama herhalde konukseverlikle ilgili çok farklı anlayışlarımız var. Toplantıda firmaların yer aldığı bir fuar alanı da vardı. Burada da İngilizce konusunda büyük sıkıntı vardı. Yarı İngilizce yarı Japonca bir şeyler anlaştık ama mesleki konularda Japoncam çoğu zaman çaresiz kaldığı için ciddi sıkıntı çektim. Toplantıda bir de poster alanı vardı. Poster, bilimsel toplantılarda bilimsel çalışmaların özetlendiği sinema afişi boyunda bir printer çıktısı. Posterler bir alanda yan yana asılıyor ve bilimsel çalışmaları hazırlayanlar belli saatlerde kendi posterlerinin başında durup konu ile ilgilenenlerin sorularını cevaplıyor.  Bunlar içinde en çok akupunktur gibi geleneksel doğu tıbbı yöntemlerinin kullanım kayıtlarını bilgisayar ortamında tutmak için yapılan çalışmalar dikkatimi çekti. Poster başında duranlardan Hintliler, Malezyalılar ve Japon kadınlar iletişim kurmak için istekliydi. Konuştuğum birkaç Japon hemşirenin istatistik konusundaki derin bilgisi beni hayrete düşürdü.

Kongrede tanıştığımız Mai-San ile çekdirdiğimiz hatıra fotoğrafı.
Kongrede tanıştığımız Mai-San ile çekdirdiğimiz hatıra fotoğrafı.

Aralarda insanlarla iletişim kurduk ama Japonlarla sohbet etmenin çok kolay olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Mesafeli ve içe dönük bir halleri var. Bir tanesi yakınlarda İstanbul’a gitmişti ve boğaz kenarında bir lokantada yediği lüferin nasıl lezzetli olduğunu anlattı. Bir Müslüman ülke temsilcisi, organizasyonda çalışan kızlara bizim memlekette ikişer karımız olduğunu, birer de Japon almak istediğimizi söyleyince çok eğlendiler. Ertuğrul faciasından haberdar bir adam benimle olayı andı.

Bir akşam kokteyl verildi. Kokteylin başında Türkiye’deyim sandım. Belediye başkanı ve Rektör uzun ve sıkıcı konuşmalar yaptı. Neyse ki sonra salonun ortasına bir okonomiyaki (Osaka-Hiroshima bölgelerinde çok yapılan, düz sacda spatula yardımı ile çeşitli malzemenin pişirildiği bir yemek türü) tezgahı kuruldu ve biz seyrederken pişirilen okonomiyakilerin tadına baktık. Sakeler açıldı, yenildi içildi, sohbetler yapıldı. Ortamda az sayıda Japon kadın vardı ve bunların içinde hiç doktorla tanışmadım. Öğrendiğime göre Japonya’da doktorların sadece %15’i kadın ve tıp fakültelerinde kadın öğretim üyelerinin oranı %5’i geçmiyor. Sanıyorum Japonya’da ciddi bir cinsiyet ayrımı var.

Kongre kapsamındaki sosyal etkinliklerden birisi de antik kökleri olan “Kagura” dansı idi. Bir tiyatro-dans olan bu gösteride esas oğlanın sekiz başlı ejderhayı nasıl öldürdüğünü izledik.

kagura

Kagura dansında esas oğlan sekiz başlı ejderhayı öldürüp zafer dansı yaparken.
Kagura dansında esas oğlan sekiz başlı ejderhayı öldürüp zafer dansı yaparken.

Hiroshima Kalesi

Hiroshima Kalesi, şehirdeki turistik yerlerden birisi. Kale, 1590’da inşa edilmiş ve 1945’te atom bombası etkisiyle tamamen tahrip olmuş. 1958’de kale aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiş ve günümüzde Hiroshima’nın 1945 öncesi tarihini anlatan bir müze olarak kullanılıyor.

Hiroshima Kalesi'nden bir görünüm.
Hiroshima Kalesi’nden bir görünüm.

Shukkei-en

Shukkei-en, Hiroshima’daki tarihi bir Japon bahçesi. 1620’de yapılan bahçe, atom bombasından büyük zarar görmüş ve 1951’de restore edilerek tekrar halka açılmış. Kırk dönümlük bir alanda yapılmış olan bahçenin ortasında bir göl, gölün içinde on adacık var. Gölün çevresinde tepecikler, ormancıklar ve muhtelif Japon bahçesi numaralarının yanı sıra yürüyüş yolları var.

shukkei-en

Shukkei-en bahçesinden görünümler
Shukkei-en bahçesinden görünümler
Japonya'da otopark sorununa bulunan bir çözüm.
Japonya’da otopark sorununa bulunan bir çözüm.

 

Kategoriler
Japonya gezi notları

Himeji

Osaka’da gecelemiştim. Sabah uyanıp valizimi topladım ve İstasyona giderek Himeji’ye giden trene bindim. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra JR Himeji istasyonunda indim. Buradaki JR, Japan Railways’in kısaltması. Japonya’da JR’dan başka demiryolları da var ve bunların ayrı ayrı istasyonları var. Bu nedenle bir bölgede birden fazla istasyon olabiliyor. Bunları karıştırmamak lazım. Himeji İstasyonu’na varınca valizimi bir “coin locker” içine bıraktım. İstasyondan çıktıktan sonra ilk bulduğum kafe benzeri yere daldım, kahvaltımı burada yaptım. Kafe, bir binanın bodrum katında yer alıyordu. Zarif şekilde döşenmişti ve 7-8 masa vardı. Tek bir çalışanı vardı, 60 yaşlarında bir bayan hem garsonluk yapıyor, hem kahve ve sandviçleri hazırlıyor hem de kasaya bakıyordu. Diğer iki masada da yaşlı bayanlar sessizce oturup bir şeyler okuyordu. Güzel bir sandviç ve kahveden sonra Himeji Kalesi’ne doğru yola koyuldum.

Himeji Kalesi

Himeji Kalesi, dünya kültür mirası listesinde yer alan eski bir Japon kalesi. Japonya’da kaleler birkaç metrelik taş bir duvar üzerine ahşaptan yapılıyor. Bu kaleler ahşap oldukları için zamanın etkilerine ve yangınlara karşı hassas. Özellikle İkinci Dünya Savaşındaki Amerikan bombardımanları sonucu Japonya’daki tarihi kalelerin büyük çoğunluğu yanmış ve çok ciddi hasar görmüş. Bundan dolayı pek çok şehirdeki kaleler 1950’li 60’lı yıllarda eskisinin yerine yapılan imitasyonlar. Himeji kalesinin önemi orijinal ve büyük bir kale olmasından dolayı. Kale, 1333’de yapılan bir inşaata zaman içinde yapılan eklerle büyütülmüş ve geliştirilmiş ve son halini 1618’de almış.

Himeji Kale Kompleksi
Himeji Kale Kompleksi

İstasyondan Himeji kalesi yürüyerek yaklaşık 15 dakika sürüyor. Kaleyi gezmek için 1,5 saat ayırmak gerekiyor. Kalenin etrafında çok sayıda ahşap bina, bahçeler var ve kale kompleksinin tamamı su ile çevrili. Kaleye yaklaşırken takip edilecek yollar labirent gibi karmaşık ve zaman zaman çıkmazla sonlanıyor. Kaleye saldıranlara karşı tasarlanmış bu tip numaraların etkili olup olmadığı hiçbir zaman anlaşılamamış, çünkü tarihte kaleye gerçek bir saldırı hiç olmamış. Kale çok sayıda filmde de rol almış, örneğin televizyonda gösterilen Shogun dizisi, Kurosawa’nın Kagemusha ve Ran filmleri.

Himeji Kalesi
Himeji Kalesi

Kale beş katlı. Ayakkabılarınızı çıkardıktan sonra giriyorsunuz ve bu beş katı yürüyerek çıkmak gerekiyor. Japonya’nın en çok ziyaret edilen kalesi olduğu için hep bir kalabalıkla geziyorsunuz ve bu kalabalık içinde temiz bir fotoğraf çekmek hayli güç. Kalenin bazı yerlerinde silahlar korunmuş ve yer yer camekanlar içinde tarihi eserler sergileniyor. En üst katta da küçük bir Şinto tapınağı var.

Kale içinde sergilenen resimlerden: Kaplumbağa ve yavrusu.
Kale içinde sergilenen resimlerden: Kaplumbağa ve yavrusu.
Kale içinde sergilenen Samurai elbiseleri.
Kale içinde sergilenen Samurai elbiseleri.

Kaleden çıktıktan sonra bir pazara denk geldim. Bu pazar, yiyecek satıcılarından ve birkaç bitki satıcısından oluşuyordu. Kalabalık bir topluluk sürekli bir şeyler yiyordu.

Himeji'de pazar yeri.
Himeji’de pazar yeri.

Shosha Dağı

Önceden Shosha Dağı’na gitmeye karar vermiştim. Shosha Dağı, Himeji yakınlarında, üzerinde Budist tapınakları ve manastırlar bulunan bir yer. Tren istasyonunun yakınlarında bir otobüs durağı var. Bu durak Himeji Kalesi’ne giden yolun başında, sol köşede. Köşedeki binanın içinde Shosha Dağı’na gitmek için kombine bilet satılıyor (1300 Yen). Bu biletle bir otobüse biniyor, son durakta iniyor, teleferiğe biniyor ve dönüşte aynı şekilde geri dönebiliyorsunuz.

Shosha Dağı, 1000 yıldan fazla bir tarihe sahip.  Dağlık ve ormanlık bir alanın içinde çok sayıda dinsel bina var. Eskiden beri Budist tapınakların olduğu, din eğitimi verilen bir bölgeymiş. Dağdaki tapınak kompleksine topluca Engyoji Tapınakları deniyor. Tom Cruise’un oynadığı Son Samuray filminin bazı sahneleri burada çekilince iyice meşhur olmuş. Meraklısı için bir Budist vejeteryan restoran ve zen meditasyonu yapma imkanı var.

Otobüs ve teleferikle yaklaşık 45 dakika süren yolculuktan sonra Sosha Dağı’na ulaştım. Teleferikten indikten sonra giriş biletimi aldım, bunun yanında bir de İngilizce yerleşim planı verdiler. İnsanların peşine takılıp yukarı hafif eğimli toprak bir yoldan yürümeye başladım. Yolun iki tarafında çok sayıda Kannon heykeli vardı.

Bronz Kannon heykeli.
Bronz Kannon heykeli.

20-30 dakikalık bir yürüyüşten sonra Maniden’e ulaştım. Maniden, 970 yılında yapılmış bir tapınak. İnşası sırasında çivi kullanılmamış. Orijinal tapınak 1921 yılında yanmış ve şimdiki 1930 yılında yapılmış.

Maniden'in terası.
Maniden’in terası.
Maniden'de mum yakanlar.
Maniden’de mum yakanlar.
Maniden'in çeşmesi.
Maniden’in çeşmesi.

Maniden’den sonra beş dakikalık bir yürüyüşle diğer binalara ulaştım. Akşam beşe yaklaştığımız için bunları sadece dışarıdan görebildim.

Daikodo (Ana Salon) ve Japon turistler.
Daikodo (Ana Salon) ve Japon turistler.

Dönüşte gördüğüm boynuna kırmızı renkli önlük takılmış çok sayıda küçük heykel dikkatimi çekti. Aslında daha önce de boynuna kırmızı önlük takılmış heykeller görmüştüm, ama bu kadar çok değillerdi. Daha sonra bunların Ojizō-sama olduklarını öğrenecektim.

Ojizō-sama heykelleri.
Ojizō-sama heykelleri.

Himeji’ye döndükten sonra kaleyi bir de gece görmek için tekrar oraya gittim. Kalenin önünde biraz oturup birkaç fotoğraf çektikten sonra istasyona giderek Hiroshima’ya doğru yola çıktım.

Himeji Kalesi'nin gece görünümü.
Himeji Kalesi’nin gece görünümü.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Japon Kültür Sözlüğü

Anime: Japon stili çizgi film.

Arhat: Ermiş, aziz. Buda’nın 16 öğrencisine verilen isim (16 Arhat). Budizmin yayılmasında önemli rol oynadıkları düşünülür.

Bodhisattva (Japonca Bosatsu): Kendini tüm duyarlı canlılar nirvanaya erene kadar onları aydınlatmaya adamış kişidir. Çin ve Japonya’da yaygın olan Mahayana Budizmi’nde sekiz büyük Bodhisattva’dan söz edilir.

Cosplay: Anime, manga ve fantastik kurgu karakterlerinden esinlenerek giyim, makyaj, peruk, aksesuar ve davranışlarla sanal karakterlerin haline bürünme hobisi. Costume play. Bu hobiyi yapanlara cosplayer denir. Tokyo’da Harajuku semtinde, özellikle Pazar günleri çok miktarda cosplayer toplanır. Cosplayerlar Japonya ve diğer ülkelerde cosplay partileri ile bir araya gelirler.

Gaijin: Yabancı. Japon olmayan. Biraz kaba bir anlam taşır.

Jinja: Şinto tapınağı. İngilizce Shinto shrine denir.

Jizō: Ojizō-sama.

Kami: Şinto dinine göre çevrede var olan ruhlar. Bir dağ, akarsu, kayanın kamisi olabileceği gibi ölen kişiler de kamiye dönüşebilir.

Kannon: Genellikle kadın görünümünde olan, Merhamet Tanrıçası olarak da adlandırılan Bodhisattva’dır. Çince Guan Yin olarak bilinir, Kannon ismi de bu sözcükten gelmektedir. Bir görüşe göre orijinalinde erkek olan Sanskritçe Avalokiteśvara diye bilinen bir Bodhisatva’dan gelmektedir, başka bir görüşe göre Taoculukta var olan eski bir tanrıçanın Budizme uyarlanmış halidir. Japonya’da en sevilen Bodhisattva’lardan birisidir. Huzur içinde meditasyon yapan, çok sayıda kolu olan kadın heykellerle temsil edilir. Efsaneye göre insanlara yardım edebilmesi için kendisine bin tane kol verilmiştir.

Kannon heykeli, Shosha Dağı.
Kannon heykeli, Shosha Dağı.

Kombu: Bir tür deniz yosunu. Çiğ yenebildiği gibi kurutulmuş şekilde ve turşu olarak da satılır. Pek çok Japon çorbasında bulunur.

Manga: Japon stili çizgi-roman

Ojizō-sama: Japonya’da sık sık göreceğiniz, acaba bunlara neden kırmızı önlük giydiriyorlar diye kendinize soracağınız heykeller Jizō’dur. Japonya’daki en popüler bodhisattvalardan birisidir. Genellikle saygı belirten O öneki ve sama soneki ile birlikte Ojizō-sama olarak kullanılır.

Hint kökenli (Ksitigarbha) olmakla birlikte Japonya’da biraz daha farklı yorumlanır. Seyahat edenlerin koruyucusu olduğu için yol kenarlarında ve kavşaklarda Jizō heykelleri sıkı sık görülür, ancak daha yaygın olarak çocukların koruyucusu olduğuna inanılır. Eski zamanlarda, ana babasından önce ölen çocuklara yol göstermesi ve onları koruması için ölen çocuğun mama önlüğünün heykellere giydirilmesi ile başlayan gelenek, günümüzde Jizō’lara kırmızı önlükler, kimi zaman başlıklar giydirmek şeklinde sistematik hale gelmiştir. Mezarlıklarda kırmızı önlükler giydirilmiş çok sayıda küçük Jizo heykeline rastlanabilir. Bunlar, ölen çocukların anısına dikilmişlerdir. Son 30 yılda düşükler için de mezarlıklara Jizō heykelleri konulmaktadır. Mezarlıklardan başka tapınakların çevresinde veya şehrin herhangi bir yerinde rastlayabilirsiniz.

Onigiri: Pirinç köftesi. Pirincin balık veya başka bir yiyecekle birlikte yosuna sarıldığı, oval veya üçgen şekilli yiyecek. Sushiye benzer, ancak pirincin hazırlanması sırasında sirke kullanılmaz. Japonya’da marketlerde ve büfelerde çok satılan, sevilen bir yiyecektir.

Otera: Budist tapınağı.

Pagoda: Birkaç katlı, ince uzun yapılardır. Genellikle budist tapınaklarının yakınlarına yapılır. Kalınca bir kule gibidir.

Rāmen: Bir tür erişte çorbası. Çin kökenlidir, et-kemik veya balık suyuna yapılır. Çeşitli sebzeler, etler, yumurta konabilir. Marketlerde satılan hazır formları çok tüketilir. Üzerine kaynar su koyup birkaç dakika beklendiğinde hazır hale gelir.

Sake: O-sake diye de biline pirinç rakısı. Genellikle 18-20 derece alkol içerir. İçimi yumuşak bir içki değildir. Bizim kahve fincanı boyutlarında küçük porselen kadehlerle içilir.

Sakura: Kiraz çiçeği

Shinkansen: Hızlı şehirlerarası tren.

Shogun: Başkomutan. Japon tarihinde kimi zaman diktatör gibi tüm politik yetkileri elinde tutan Shogun’lar olmuştur. Shogunluk dönemlerinde İmparator’un sembolik önemi olurdu. Günümüzde de başbakana gayri resmi olarak Shogun dendiği olur.

Soba: Karabuğday unu ile buğday unu karışımından yapılan bir tür eriştenin çorbasıdır. Mevsime göre sıcak veya soğuk yenebilir

Surimi: Balık etinin yengeç veya ıstakoz eti tadı ve dokusu verilmek üzere işlenmesi ile elde edilen yiyecek.

Sushi: Pirinç sirkesi ile hazırlanmış pirincin küçük parçalar halinde balık, diğer deniz ürünleri veya sebzeler ile servis edildiği Japon yemeği. Kullanılan balığın çiğ olması ayırt edici özelliklerinden birisidir. Japonya’da en çok nigirizushi türü tüketilir. Bu tip sushide bir pirinç köftesinin üzerine bir dilim çiğ balık veya başka malzeme konur. Bizde daha çok bilinen türü ise makizushidir. Bu tür sushiyi yaparken preslenmiş yosun tabakasının üstüne pişirilmiş pirinç tabakası yayılır. Ortaya ise çiğ balık veya diğer malzeme konularak yosun-pirinç tabakası yuvarlanır ve dilimlenir. Dışında yosun, ortada pirinç ve merkezde balık olan yuvarlak şekilli parçalar ortaya çıkar. Bir de içinde yosun, dışında pirinç olan türler vardır ki, bu tarz Amerika kökenlidir (California roll vb.) ve Japonya’da pek tüketilmez. Japonya’da bir sushi barda balık, deniz ürünü ve sebzelerden oluşan 30-40 çeşit sushi bulunur. Sushi genellikle wasabi ve zencefil turşusu ile birlikte yenir.

Teppanyaki: Alttan ısıtılan düz sac üzerinde pişirilen yemeklerin genel adıdır. Et, karides, kabuklu deniz ürünleri, tavuk ve bunların yanında sebzeler pişirilebilir. Yemek, müşterinin önünde kısa sürede pişirilir, bu sırada aşçı elindeki spatula ve bıçaklarla adeta bir gösteri yapar. Japonya’da daha çok turistik otel ve lokantalarda yapılır ve fiyatı dolgundur.

Tōfu: Soya fasulyesi sütünün kimyasal etkenlerle pıhtılaştırılması ile elde edilen, görünümü beyaz peynire benzeyen bir yiyecektir. Kendi tadı ve kokusu çok hafif olduğu için tatlıdan tuzluya çeşitli yemeklerin içinde kullanılır. Besleyici değeri yüksek, hazmı kolaydır.

Udon: Bir tür makarna çorbası. Japon mutfağındaki en kalın makarna-erişte ile yapılır. Birçok türü vardır.

Ume: Japon eriği. Kayısıya benzeyen bir meyvedir. Taze meyve olarak yenebildiği gibi meyve suyu, turşu, sos, onigiri yapımında kullanılır. Umeshu, umeden yapılan sevilen bir içkidir.

Umeshu: Olgunlaşmamış umeden yapılan bir içkidir. Erik şarabı, erik rakısı veya erik likörü olarak bilinir. On-on beş derece alkol içerdiği için erik şarabı demek daha uygundur. Ekşi-tatlı, meyve aromalı, içimi kolay bir içkidir. Choya markasını tavsiye ederim.

Wasabi: Turpgillerden bir bitki ve bu bitkiden elde edilen acı-yakıcı, yeşil renkli baharattır. Aslında gerçek wasabi pahalı olduğu için Japonya’da çoğu yerde ve özellikle Japonya dışında bayırturpu, hardal ve gıda boyasından oluşan bir karışım wasabi yerine kullanılır.

Yakisoba: İnce bir tür makarnanın yağda kavrulup domuz eti ve çeşitli sebzelerle karıştırılması ile yapılır.

Yakitori: Tavuk veya sakatatlarından yapılan çöp şiş.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Nara

THY ile sakin bir yolculuktan sonra Osaka’ya vardım. Metro ile kalacağım otele yakın bir yere gittikten sonra durağın dışına çıkıp bir taksi tuttum. Taksinin kapısı şoför tarafından otomatik kontrolle açılıp kapanıyor, bu nedenle Japonya’da taksi kapılarını açıp kapatmaya çalışırsanız komik durumlar oluşabiliyor. Şoför, 60 yaşlarında, son derece kibar ve beyaz eldivenliydi. Taksinin içindeki temizlik ve özen hemen dikkati çekiyordu. Japonca konusundaki ilk hayal kırıklığımı burada yaşadım. Adamın söylediği hiçbir şeyi anlamıyordum. Osaka’da farklı bir Japonca konuşulduğunu duymuştum, ama bu kadar farklı olacağını tahmin etmemiştim. Bir arkadaşım bu durumu Türkçe çalışıp ilk olarak Rize’ye gitmeye benzetti. Neyse ki onlar benim ne dediğimi anlıyordu. Daha sonra Tokyo’da insanların söylediklerini anlamaya başlayıp rahatlayacaktım.

Hotels.com’dan tuttuğum “Chisun Hotel Shinsaibashi” gecesi 52 dolarlık son derece temiz bir oteldi. Türk otel standartlarına göre bir hayli küçük olan odama yerleştikten sonra dışarıda gezinmeye çıktım. Saat on civarı olduğundan birkaç market ve lokanta dışında her yer kapalıydı. Yine de bol ışıklı, renkli bir geceydi. Cadde kenarlarında çok sayıda meşrubat otomatları vardı. Bunlardan bazılarında metal kutuda sıcak kahve bulunduğunu da şaşırarak gördüm. Japonya’da son yıllarda günde 24 saat açık olan marketler moda, sayıları da giderek artıyormuş. Bu marketler bizim mahalle arası küçük marketlere benziyor, ancak onlardan farkı yenmeye hazır yiyecek çeşitlerinin bol olması, ki bunlardan bazıları oracıkta görevliler tarafından mikrodalga fırınlarda ısıtılabiliyor, diğer bir özellikleri de bir dergi-manga reyonu bulunması. Bu dergi ve kitapların başında genellikle birkaç Japon inceleme yapıyor. Herhalde gece acil okuma ihtiyaçları olan bir millet ve soluğu hemen en yakın markette alıyorlar. Bir marketten çeşitli yiyecekler aldıktan sonra oteldeki odama gidip onları yedim. Saat farkı nedeniyle uykum yoktu, ama uyumaya çalıştım. Sabah uyandıktan sonra metro ile Nara’ya giden JR trenlerinin geçtiği bir tren istasyonuna gittim. Bu arada iyice acıkmıştım, istasyon içindeki bir kafeye girip oturdum. Menüden yağda yumurtalı bir kahvaltı seçtim. Yumurtanın yanında kızarmış ekmek ve küçük bir salata kasesi vardı. İlk gün için fena değil diye düşündüm. Kahvaltının yanında güzel bir filtre kahve vardı. Japonlar maalesef kahve konusunda bizi geçmiş durumdalar. Garson kız, masama üzerinde ne kadar ödeyeceğimin yazdığı bir adisyon fişi bıraktı. Kahvaltım bittikten sonra paramı bu adisyon fişinin üzerine bırakıp garsonun almasını bekledim. Bir süre gelen giden olmadı. O sırada insanların hesabı çıkarken kasaya ödediklerini fark ettim.

Japonya'da ilk kahvaltım.
Japonya’da ilk kahvaltım.

Nara

Trene binerek Nara’ya gittim. Tren istasyonunun hemen yanındaki Tourism Information bürosunda girdim, görevli kadına yaklaşarak bir harita istedim. Harita üzerinde çizerek nerelere gideceğimi gösterdi. Nereli olduğumu sordu, Türk olduğumu söyleyince ilginç bulduğunu belirten bir takım sesler çıkardı. Herhalde oralara pek Türk düşmüyor. Japonya’da İngilizce konuşurken “Turkish” deyince anlamayabiliyorlar, bu durumda “Toruko-jin desu” (Torukocin des, Türküm) demek gerekebiliyor.

Nara, 8. yüzyılda Japonya’ya başkentlik yapmış. Bu dönem Japon tarihinde Nara Dönemi olarak biliniyor. Çok sayıda eski yapı bulunan bir şehir, bu yapılar UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Nara’nın en meşhur sakinleri geyikler. Eski bir Japon efsanesine göre Nara başkent olduğunda şehri korumak için tanrı Takemikazuchi beyaz bir geyiğe binerek gelmiş. Geyiklerin şehri ve ülkeyi koruduğuna inanılıyor ve kutsal kabul ediliyor. Bundan dolayı Nara’da, özellikle Nara parkında çok sayıda geyik serbest bir şekilde dolaşıyor. Bunlar yarı evcil geyikler. İnsandan kaçmıyorlar, hatta yiyecek istemek için insanların yanına geliyorlar.

nara-geyikNara'da şaşkın bakan geyik

Nara Parkında uyarı levhası. Köpekleri serbest bırakmayınız, geyiklere saldırabilirler. Yerlere çöp atmayınız. Geyikler yiyecek sanıp yiyebilir ve hastalanabilirler. Geyik yavrularını kovalamayınız. Kızgın bir ebeveyn size saldırabilir.
Nara Parkında uyarı levhası. Köpekleri serbest bırakmayınız, geyiklere saldırabilirler. Yerlere çöp atmayınız. Geyikler yiyecek sanıp yiyebilir ve hastalanabilirler. Geyik yavrularını kovalamayınız. Kızgın bir ebeveyn size saldırabilir.

Nara’daki tarihi binalar büyük bir parkın içinde bulunuyor. İstasyondan sonra parka On-on beş dakikalık bir yürüyüşten sonra ulaştım. İlk olarak Beş Katlı Pagoda ile karşılaştım. Beş katlı pagoda, 50 metrelik boyu ile Japonya’nın ikinci en yüksek pagodası, 725 yılında yapılmış ve Kōfuku-ji tapınağının bir parçası (http://www.kohfukuji.com/english.html – ingilizce link). Bu tapınak 7. yüzyılda yapılmış bir Budist tapınağı.

Beş Katlı Pagoda
Beş Katlı Pagoda

Tapınağın bir parçası da batı 33 tapınak hac yolunun dokuzuncu durağı olan Nanendou (Güney Oktagonal) Salon. Bina, 813 yılında yapılmış.

Güney Oktagonal Salon. Öndeki beyaz elbiseli kişiler hacı.
Güney Oktagonal Salon. Öndeki beyaz elbiseli kişiler hacı.

Yoluma devam ettim, ağaçların ve geyiklerin arasında on-onbeş dakika yürüdükten sonra “Kasuga Grand Shrine”, Büyük Kasuga Tapınağına vardım. Kasuga Taisha adıyla da bilinen bu tapınak, Nara’nın en saygın Şinto tapınağı. Nara’nın başkent olduğu zaman kurulmuş. Tapınak, çok sayıda ve çeşitli fenerleriyle meşhur. Tapınağın dışında çok sayıda taştan fener dikkati çekiyor. Tapınağın içine girmek paralı. İçerideki ana salona girmek ise yasak. Tapınağın iç ve dış bahçesinde çok sayıda küçük tapınakçık, diğer bir deyişle ziyaret mevcut.

Kasuga Taisha içindeki fenerler.
Kasuga Taisha içindeki fenerler.
Kasuga Taisha'dan bir görünüm.
Kasuga Taisha’dan bir görünüm.

Tapınağın hemen yanında Shin-en isimli, tapınağa ait Japon bahçesi var. Bu bahçe 1932 yılında kurulmuş. Manyoshu isimli, 4500 şiirden oluşan ve 759 yılında derlenen en eski Japon şiirlerinde sözü edilen bitkileri sergilemek için tasarlanmış. Günümüzde tümü Japonya’da doğal olarak yetişen 270 çeşit bitkiyi barındırıyor. Bahçenin en güzel zamanı Nisan sonu Mayıs başına denk geliyormuş, bu dönemde bahçede yer alan 20 çeşit wisteria açıyormuş. Wisteria, bizde en bilinen üyesi mor salkım olan salkım çiçekli bir bitki grubu.

Shin-en Bahçesi
Shin-en Bahçesi

Buradan çıktıktan sonra Tōdai-ji tapınak kompleksine doğru yola çıktım. Yolda hediyelik eşya dükkanları  ve lokantalar vardı. Acıktığımı fark ederek bir lokantaya girdim, ana yemeği udon olan bir menü seçtim. Güzel bir yemekti, üstüne bir çeşit lokuma benzer bir tatlı getirdiler. Bizim lokumdan daha yumuşak, daha az tatlıydı.

Hediyelik eşyalar.
Hediyelik eşyalar.
Geleneksel giysiler içindeki genç kızlar.
Geleneksel giysiler içindeki genç kızlar.
Geyikler kimi zaman hediyelik eşya dükkanlarının içine kadar giriyor.
Geyikler kimi zaman hediyelik eşya dükkanlarının içine kadar giriyor.

Tōdai-ji’ye doğru ilerlerken küçük bir Şinto tapınağında Şinto adetlerine göre yapılan bir düğüne rastladım.

Gelrneksel bir Şinto düğünü.
Gelrneksel bir Şinto düğünü.

Daha sonra Tōdai-ji tapınak kompleksinin bir parçası olan Nigatsu-dō tapınağına vardım. Bu tapınak bir dağın eteğine yaslanmış etkileyici bir yapı. İnşa tarihi 772, ancak 1667’de bir yangında tahrip olduktan iki yıl sonra tekrar yapılmış. Tövbe törenleri ile biliniyor, 760 yılından beri Mart’ın ilk yarısında tövbe törenleri yapılıyor. Ana salonda iki Kannon heykeli var ama bunlar “Hibutsu” (gizli Buda) olarak sınıflanmış ve halka gösterilmiyor.

Nigatsu-dō tapınağı.
Nigatsu-dō tapınağı.
İbadet eden kadın.
İbadet eden kadın.

Tōdai-ji tapınak kompleksinin en önemli bir parçası Daibutsuden. Dünyanın en büyük ahşap yapısı. İçinde dünyanın en büyük oturan Buda heykeli var. Bu heykele Japonlar Daibutsu adını vermiş.

Daibutsuden.
Daibutsuden.

Binanın 728 yılında inşa edildiği biliniyor. Nara döneminde tüm Budistlerin yönetim merkezi olarak kullanılmış. 743 yılında İmparator Shōmu, herkesin Buda heykellerinin yapımına katkı vermesini gerektiren bir kanun çıkarmış. İmparator, bu şekilde Buda’nın ülkeyi doğal felaketlerden koruyacağına inanıyormuş. Tōdai-ji kayıtlarına göre 2.600.000’den fazla insan büyük Buda heykeli ve onu barındıran salonun yapımı için destek vermiş. On beş metre yüksekliğindeki heykel üç yıldan fazla sürede sekiz parça döküm halinde yapılmış.  Heykel 751 yılında tamamlanmış ve tükettiği 500 ton bronzdan dolayı zamanın Japon ekonomisini ciddi şekilde sarsmış.

Daibutsu.
Daibutsu.

Eskiden tapınak kompleksinin parçası olarak iki tane 100 metrelik pagoda da varmış ama bunlar bir depremde yıkılmış. Daibutsuden (Buda’nın durduğu salon) iki kez yangında tahrip olup tekrar yapılmış. Şimdiki bina 1709’da tamamlanmış. Büyük Buda da birkaç kez tamirat görmüş. Heykelin şimdiki elleri ve kafası sonradan tekrar yapılmış.

Daibutsuden'in önündeki Binzuru heykeli. Budist inancına göre Buda'nın 16 öğrencisi (16 Arhat) Budizmin yayılmasında önemli rol oynamıştır. Bunlardan bir tanesi de Pindola Bharadvaja'dır ve Japonya'da kısaca Binzuru denir. Japon Budistleri arasında en popüler Arhat'tır. Binzuru'nun gizli güçleri olduğuna inanılır. Binzuru'nun resmine veya heykeline sürülen vücut kısımlarındaki hastalıkların iyileştiği düşünülür. Bu heykel 18. yüzyılda tahtadan yapılmıştır.
Daibutsuden’in önündeki Binzuru heykeli. Budist inancına göre Buda’nın 16 öğrencisi (16 Arhat) Budizmin yayılmasında önemli rol oynamıştır. Bunlardan bir tanesi de Pindola Bharadvaja’dır ve Japonya’da kısaca Binzuru denir. Japon Budistleri arasında en popüler Arhat’tır. Binzuru’nun gizli güçleri olduğuna inanılır. Binzuru’nun resmine veya heykeline sürülen vücut kısımlarındaki hastalıkların iyileştiği düşünülür. Bu heykel 18. yüzyılda tahtadan yapılmıştır.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Japon Bahçesi

Japon bahçesi, Japon geleneklerine göre düzenlenmiş bahçelere denir. Kişilere ait olabildiği gibi kamuya açık bir park olarak kullanılabilir. Bir tapınak, kale veya sarayın yanında olabilir. Japon bahçesi yapmak güzel sanatların bir dalıdır, ancak bu sanatı icra etmek için birden fazla bahçıvan ve yıllar gerekir.

Japon bahçeleri Çin’deki bahçe tasarımlarından esinlenerek geliştirilmiştir. Tam olarak ne zaman başladığı bilinmemektedir, ancak arkeolojik çalışmalarda 6. yüzyıldan kalma Japon bahçelerine rastlanmıştır. Belli başlı üç tip Japon bahçesi vardır:

1. Karesansui bahçeleri

Zen Budizm etkisiyle oluşan ve genellikle Budist tapınaklarının yanında bulunan bahçelerdir. Bu bahçelerde su kullanılmaz, bundan dolayı “kuru bahçe” de denir. Suyu temsil etmek üzere kum kullanılır. Bu tür bahçecilikte kayalar ve yosunlar yardımıyla doğanın soyutlaması yapılır.

Karesansui tipi Japon bahçesi. Bu tip bahçeye kuru bahçe veya Zen bahçesi de denir. Hogonin Tapınağı, Arashiyama
Karesansui tipi Japon bahçesi. Bu tip bahçeye kuru bahçe veya Zen bahçesi de denir. Hogonin Tapınağı, Arashiyama

2. Tsukiyama bahçeleri

Bu tip bahçeler klasik olarak Japon bahçesi diye bilinen türdekilerdir. Göl, küçük akarsular, küçük şelaleler, küçük tepeler, taş ve kayalar, çeşitli bitkiler yardımıyla bir kompozisyon yaratılır. Bu kompozisyon, kimi zaman Japonya veya Çin’deki bir coğrafi bölgeyi temsil eder, kimi zaman da bir edebi yapıtta anlatılan doğayı temsil eder. Bir şiirden esinlenerek yaratılmış Japon bahçeleri olduğu gibi bir Japon bahçesinden esinlenerek yazılmış şiirler de vardır.

3. Chaniwa bahçeleri

Çay seremonileri için tasarlanan bahçe türüdür. Çay evi içerir ve çay seremonisinin sadelik ilkesine göre düzenlenir.

 

Ayrıca başka Japon bahçesi türleri de vardır:

Kanshoh stili bahçe: Bir evden bakılmak üzere tasarlanır.

Havuz bahçeleri: Bir kayıktan seyretmek üzere tasarlanır.

Kaiyū-shiki: Bahçeyi çevreleyen bir yolda yürüyerek seyredilmesi için tasarlanır.

Japon bahçelerinin genel özellikleri:

Su (kum ile sembolize edilebilir)
Su (kum ile sembolize edilebilir)
Taş fener
Taş fener
Kaya ve taş kullanılarak yapılan düzenlemeler
Kaya ve taş kullanılarak yapılan düzenlemeler
Çay evi veya tek katlı küçük bir ev
Çay evi veya tek katlı küçük bir ev
Geleneksel tarzda yapılmış çit, perde veya duvarla çevrelenmesi
Geleneksel tarzda yapılmış çit, perde veya duvarla çevrelenmesi
Adaya bağlanan veya akarsuyun iki yakasını bağlayan köprü veya üstüne basılarak yürünen bir dizi taş.
Adaya bağlanan veya akarsuyun iki yakasını bağlayan köprü veya üstüne basılarak yürünen bir dizi taş.

Japon bahçesinin tasarımı

Küçük bir alanda göller, akarsular, dağlar, tepeler ve ormanlar temsil edilir. Genellikle bambu ormanlarını temsil eden bir bambuluk bulunur. Eğrelti otu ve yosun sık sık kullanılır. Bahçede düz çizgiler yoktur, yollar da dahil olmak üzere her şey kıvrımlı ve kavislidir. Bahçenin dördüncü boyutu zaman olmak üzere dört boyutlu bir tasarımı vardır. Bitkilerin yerleştirilmesi mevsimler göz önüne alınarak yapılır. Kullanılan bitkilerden Japon siyah çamı gibi tüm yıl yeşil kalanları olduğu gibi Japon ardıcı gibi sonbaharda kızaran ve kışın yapraklarını döken ağaçlar, yıllık bitkiler, yılın belli zamanı açan çiçekler, ilkbaharda açan kiraz ağaçları gibi unsurlar tasarımda planlanır. Bahçenin en güzel göründüğü noktalar vardır, buralara seyir terasları yapılır. Japon bahçelerinin bahçıvanları usta çırak ilişkisi ile yetişir ve bir Japon bahçesinin olgunlaşması onyıllar sürer.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Japonya’da Din

Japonya’da yaygın iki din var, bunlardan bir tanesi Şintoculuk, diğeri Budizm. Şintoculuk, Japonya’ya özgü çok eski bir din. Bildiğimiz dinlerden biraz farklı, kutsal kitapları yok ve eski efsanelerle karışmış inançlar içeriyor. Örneğin, Japon İmparatorunun tanrıların soyundan geldiği gibi bir inançları var. Şintoculuğa göre çevrede kami denilen ruhlar var ve bunlar kimi zaman bir dağ, bir kayanın şahsında kişiselleşirken, ölen atalar da kamiye dönüşüyor. Bu dini altyapıdan dolayı, kimi zaman Japonlar doğal bir varlığa kişilik atfedebiliyor. Örneğin Fuji dağı veya Fujiyama denilen dağa Japonca’da genellikle Fuji-San, yani Fuji Bey deniyor. Budizm ise Çin’de bulunan ekollere yakın bir şekilde benimsenmiş. Öte yandan, Japonya’da ortaya çıkan özgün Budist ekolleri de var bunlardan bazıları cennet-cehennem benzeri kavramlar içerirken, bazıları ırkçı ögeler içeriyor. Japonya’dan çıkan en önemli Budizm ekolü Zen Budizm. Çin kökenli bir felsefi anlayışın devamı olan bu ekol, Profesör Suzuki’nin İngilizce kitaplarıyla modern çağ batı kültürünü çok etkilemiş, özellikle 60’lı 70’li yıllarda çoğu batılı entellektüelin ilgiyle takip ettiği ve müzik, resim, edebiyat, felsefe, psikoloji gibi pek çok alanı etkilemiş bir akım. Bir Japon hem Şintocu hem Budist olabilir, ancak çoğu Japon’un günlük hayatta dinle pek bir ilişkisi olmaz. Daha çok düğün, cenaze ve festivallerde tapınaklara gidilir ve dinle ilişki kurulur. Japonların dinle ilişkisi üzerine İngilizce bir yazı için tıklayınız…

 

Şinto tapınakları (Jinja)

Bu tapınaklarda geleneksel olarak şu bölümler bulunur:

Torii (kapı)

Tipik şekli olan bir veya birkaç kapı vardır. Kapılar genellikle tahtadan yapılmıştır, genellikle siyah ve turuncu renklere boyanırlar.

Torii, Itsukushima Tapınağı, Miyajima
Torii, Itsukushima Tapınağı, Miyajima

Komai nu

Tapınağın girişinde sağlı sollu bulunan aslan, köpek veya tilki heykelleridir. Tapınağı koruduklarına inanılır.

Komai nu, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura
Komai nu, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura

Arınma çeşmesi

Tapınağın girişine yakın bulunur. Tapınağa girmeden önce arınmak amacıyla ellerin ve ağzın yıkanması için kullanılır.

Arınma Çeşmesi, Tamukeyama Hachimangu Tapınağı, Nara
Arınma Çeşmesi, Tamukeyama Hachimangu Tapınağı, Nara

Ana salon ve adak salonu

Tapınağın mimarisine göre ana salon (honden) ve adak salonu (haiden) ayrı binalarda veya aynı binada olabilir. Ana salonda kutsal nesneler bulunur. Adak salonu dua etmek ve adak adamak içindir.

Sahne

Bazı tapınaklarda bugaku dansı veya noh tiyatrosu için bir sahne bulunabilir.

Sahne, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura
Sahne, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura

Ema

Ziyaretçilerin dileklerini tahta plakalara yazarak bıraktıkları kısımdır. El ayak çekildikten sonra Kamilerin gelerek bu dilekleri okuduklarına inanılır. Seri üretilen hazır dilek tahtaları da vardır.

Ema, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura
Ema, Tsurugaoka Hachimangu Tapınağı, Kamakura

Omikuji

İçinde yazılar bulunan kıvrılmış kağıtlardır. Bir çeşit faldır. Çekilip bakılır, sonra ağaç dalına bağlanır. Ağaç dalına bağlanınca fal iyiyse gerçekleşeceğine, kötüyse iyiye dönebileceğine inanılır.

Omikuji, Kasuga Taisha Şinto Tapınağı, Nara
Omikuji, Kasuga Taisha Şinto Tapınağı, Nara

Şinto tapınağında nasıl davranılır?

Her zaman sessiz ve saygılı olun. Hasta, açık yarası olan veya yas tutan birisinin tapınağa gitmesi hoş karşılanmaz. Tapınağa girmeden önce arınma çeşmesindeki bir kepçe ile su alarak ellerinizi yıkamanız, avcunuza aldığınız suyla ağzınızı çalkalayarak yalağa tükürmeniz gerekir. Doğrudan kepçe ile su içilmez, ağza alınan su yutulmaz. Arınma kısmını yapmayabilirsiniz, kimse size kötü bir davranışta bulunmaz. Yine de efendi davranmakta fayda var. Çoğu tapınakta fotoğraf çekmek serbesttir. Yine de çevredeki işaretlere bakın, bazı tapınaklarda veya tapınağın bazı bölümlerinde fotoğraf çekmek yasak olabilir.

Budist tapınakları (Otera)

Bu tapınaklarda geleneksel olarak şu bölümler bulunur:

Ana salon

Heykel ve benzeri dua edilen kutsal nesneler ana salonda bulunur. Japonca kondo, hondo, butsuden, amidado, hatto ana salon için kullanılan çeşitli kelimelerdir.

Ana Salon, Sensoji Tapınağı, Tokyo
Ana Salon, Sensoji Tapınağı, Tokyo

Eğitim salonu (kodo)

Toplantı ve dersler yapılır, bazı kutsal nesneler sergilenir.

Pagoda

Genellikle üç veya beş katlı olur. Pagodalarda Buda’dan kalan kutsal emanetler, örneğin bir diş saklanır ama çoğu zaman bu emanetler “temsili” parçalardır.

Pagoda, Sensoji Tapınağı, Tokyo
Pagoda, Sensoji Tapınağı, Tokyo

Kapılar

Binadan ayrı yapılardır. Genellikle bir tanedir. Bazı tapınaklarda birden fazla olabilir.

Hozo Kapısı, Sensoji Tapınağı, Tokyo
Hozo Kapısı, Sensoji Tapınağı, Tokyo

Çan

Yeni yılın arefesinde 108 kez çalınırlar. Her çalınış Nirvana’ya ulaşmak için yenilmesi gereken bir dünyevi arzuyu simgeler.

Budist tapınağı çanı. Daihikaku Senkoji Tapınağı, Arashiyama
Budist tapınağı çanı. Daihikaku Senkoji Tapınağı, Arashiyama

Budist tapınağında nasıl davranılır?

Her zaman sessiz ve saygılı olun. Kutsal nesnelerin önündeki kutulara para atarak kısa bir dua edebilirsiniz. Çoğu tapınakta tütsü ocakları vardır. Birkaç tütsü çubuğu alarak bunları yakmanız eğlenceli olur. Tütsünün iyi yanmasını sağlamak için üflemek ayıp kabul edilir. Elle yellemeniz gerekir. Yanan tütsüleri tütsü ocağına koyarak dumanlarını elle üstünüze doğru yönlendirmeniz gerekir. Bu dumanların şifalı olduğuna inanılır. Binalara girerken ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekebilir. Bundan dolayı Japonya’da turist olarak gezerken temiz ve deliksiz çoraplar giymenizde fayda var. Çoğu tapınakta fotoğraf çekmek serbesttir. Yine de çevredeki işaretlere bakın, bazı tapınaklarda veya tapınağın bazı bölümlerinde fotoğraf çekmek yasak olabilir.

Tütsü Ocağı, Sensoji Tapınağı, Tokyo
Tütsü Ocağı, Sensoji Tapınağı, Tokyo