Hiroshima’dan trene binip 25 dakikalık bir yolculukla Miyajimaguchi’ye gittim. Burası, Miyajima adasının karşısında bir yerleşim merkezi. Buradan da bir feribota binip 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Miyajima adasına vardım. İki feribot iskelesi olduğunu, Japan Rail Pass kartı olanlar için JR iskelesinden kalkan feribotun ücretsiz olduğunu belirteyim. Adada ilk dikkatimi çeken şey Nara’daki gibi halkın arasında dolaşan geyiklerdi.
Çevrede seyyar satıcılar çeşitli yiyecekler satıyorlardı. Çok sayıda insan vardı, bunların da ezici çoğunluğu Japon’du. Deniz kenarında biraz oturup çevreyi gözlemledikten sonra tapınağa doğru yürümeye başladım.
Miyajima adası, Itsukushima Tapınağı nedeniyle çok ünlü, aslında, Miyajima da Japonca tapınak adası anlamına geliyor. Bu Shinto tapınağı, 12. yüzyılda yapılmış ve denizin içine yapılması, özellikle de denizin ortasında gibi görünen kapısı (torii) ile meşhur. Tapınak dünya kültür merkezi listesinde ve Japonya’nın en güzel üç yerinden birisi kabul ediliyor. Aslında gel git hareketlerine bağlı olarak belli saatlerde deniz çekiliyor, tapınak ve kapısı karada kalıyor. Ben oradayken akşam saatlerine doğru denizin çekildiğini kısmen gözlemledim. Tapınağa giderken, dar bir sokaktan geçtim. Bu sokağın iki taraflı dükkânlarla doluydu ve çeşit çeşit yiyecek yanı sıra çeşitli hediyelik eşyalar satılıyordu.
Çok sayıda kurabiye imalatçısı vardı. Bu dükkânların içinde otomatik bir makinede herkesin görebileceği şekilde kurabiyeler pişiriliyordu. Bunlardan bir paket alıp denedim. Waffle benzeri bir hamurla yapılmış (aslında içinde pirinç unu varmış), kimi çikolata kimi meyve içeren tatlı kurabiyelerdi. Aslında bu kurabiyelerin orijinal şeklinin içinde şekerle pişirilmiş kuru fasulye püresi bulunurmuş. Miyajima’da özellikle ardıç yaprağı şeklinde kurabiyeler yapılıyor. Bu kurabiyelere momiji manjū deniyor ve manjū kelimesinin kökeni Çince mantou, yani bizim mantı ile aynı kökten geliyor. Momiji ise ardıç demek. Yani “ardıç mantısı” adını taşıyan bir kurabiye.
Ara sokaklardan sonra deniz kenarına çıktım, bir insan kalabalığı, tapınak ve meşhur su içindeki kapısını gördüm. Bir kısım insan geleneksel kıyafetli kayıkçıların idare ettiği büyük sandallara biniyordu. Bu sandallar denizin içindeki kapının yanına gidiyordu. Kıyıdaki insanlar da arkalarına denizi alarak poz veriyor, tapınağın kapısı ile hatıra fotoğrafı çektiriyorlardı.
Tapınak çevresinde biraz dolaştım. Adada Daisho-in isimli meşhur bir Budist tapınağı var. Adayı ziyaret edenlerin, teleferiğe binerek Misen Dağı’na çıkmaları da öneriliyor. Misen Dağı’nda yabani maymunlara rastlamak mümkünmüş, ayrıca manzarasının güzel olduğu söyleniyor. Yağmurlu ve puslu bir gün olduğu için yukarıdan manzaranın çok iyi olmayacağını düşünüp orman içinde bir gezinti yapmaya karar verdim. Orman, tapınağın çevresinin aksine son derece tenhaydı, sararmış, kızarmış ağaçlar ve otlayan geyikleri ile hoş ve dinlendirici manzaralar sunuyordu.
Orman gezintisinden sonra bir hediyelik eşya dükkânına uğrayıp birkaç küçük hediye aldım. Sonra acıktığımı fark ettim. Çevrede çok seçenek vardı. Hangisini seçeyim diye düşünürken, önünde uzun bir kuyruk olan, kömür ateşinde istiridye pişiren dükkânı fark ettim. Ben de kuyruğa girip sıramın gelmesini bekledim. Sonuç muhteşemdi.
Feribot ve tren yolculuğu ile Hiroshima’ya geri döndüm.