Kategoriler
Japonya gezi notları

Kamakura

Japonya gezimin son durağı Kamakura’ya gidişimin özel bir sebebi var. Çocukken, daha okuma yazma bile bilmezken evimizde bir kitap dikkatimi çekmişti. “Bugünkü Japonya” isimli bu kitap, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitiren babama öğrenci iken Japon Hocası tarafından hediye edilmişti. Bu kitapta tam sayfa bir Buda heykeli fotoğrafı vardı ve çocuk aklımla bu kocaman heykeli yakından görmenin nasıl bir şey olduğunu merak eder dururdum. İşte o heykel Kamakura’daymış.

Kamakura, Tokyo’nun güneyinde, trenle yaklaşık bir saat süren Japon tarihinde önemi olan bir şehir. Onikinci yüzyıldan başlayarak zaman zaman politik ve askeri merkez olarak kullanılmış. Şehirde çok sayıda tarihi tapınak mevcut. Kamakura’da yılın çeşitli dönemlerinde yapılan çok sayıda tören ve festival var.

İstasyondan indikten sonra ilk olarak Tsurugaoka Hachimangu Tapınağına gittim. Kamakura’nın en önemli Shinto tapınağı olarak bilinen bu tapınak 1063 yılında deniz kenarında yapılıp 1191 yılında şimdiki yerine taşınmış, 1828 yılında şimdiki halini almış. Aslında birçok tapınaktan oluşuyor ve bu tapınakların da ayrı ayrı isimleri var. Tapınağın ön tarafında geniş bir bahçe ve iki iri yapay göl var. Hongu ismindeki en büyük tapınağa geniş, 60 basamaklı bir merdivenden çıkılıyor. Çoğunluğu Japon olmak üzere kalabalık bir ziyaretçi kitlesi dikkati çekiyor. Tapınak, detaylı işçiliği ve türün en iyi örneklerinden birisi olması nedeniyle ziyaret edilmeye değer. İçindeki küçük bir müze de ziyaret edilebiliyor.

Hongu Tapınağına çıkan merdivenler. Soldaki sarımsı renkli ağaç 1000 yaşında bir ginko ağacı. Arkasına saklanan birinin zamanın Shogun'una suikast yapması ile ünlü. Bu heybetli ağaç, maalesef bu fotoğraf çekildikten iki ay sonra bir fırtınada devrildi.
Hongu Tapınağına çıkan merdivenler. Soldaki sarımsı renkli ağaç 1000 yaşında bir ginko ağacı. Arkasına saklanan birinin zamanın Shogun’una suikast yapması ile ünlü. Bu heybetli ağaç, maalesef bu fotoğraf çekildikten iki ay sonra bir fırtınada devrildi.
Bir Shinto rahibi.
Bir Shinto rahibi.
Hongu Tapınağı'ndan bir detay.
Hongu Tapınağı’ndan bir detay.
Bir Shinto rahibesi tapınağın basamaklarını tırmanırken.
Bir Shinto rahibesi tapınağın basamaklarını tırmanırken.
Genpei gölü kenarında güvercin. Arkada Hataage Benzaiten Tapınağı görünüyor.
Genpei gölü kenarında güvercin. Arkada Hataage Benzaiten Tapınağı görünüyor.
Sağdaki kutuda kurabiyeler var. Soldaki kutuya 100 Yen atıp sağdaki kutudan bir kurabiye alıyorsunuz. Başında kimse beklemiyor. Bu sistemin çalışması için hem ülkenizde aç ve parasız insan olmayacak, hem de halkınız dürüst olacak.
Sağdaki kutuda kurabiyeler var. Soldaki kutuya 100 Yen atıp sağdaki kutudan bir kurabiye alıyorsunuz. Başında kimse beklemiyor. Bu sistemin çalışması için hem ülkenizde aç ve parasız insan olmayacak, hem de halkınız dürüst olacak.

Büyük Buda’yı görmek üzere yola koyuldum. Kamakura’nın sokaklarını dolaşmak zevkli. Çok katlı binalar az, yerel halka hizmet veren çeşitli dükkanlar yanı sıra hediyelik eşya satan dükkanlar da var. Bir yol kavşağında yan yana dizilmiş altı Jizo heykelini gördüm. Kamakura’da altılı Jizo heykelleri yapma adeti varmış. Bunlar kayıp ruhların huzura ermesinin altı aşamasını temsil ediyormuş.

Altı Jizo
Altı Jizo

Büyük Buda’nın bulunduğu Kotokuin tapınağına vardım. Büyük Buda (Kamakura Daibutsu) 13,35 metre yüksekliğinde ve Japonya’nın ikinci büyük Buda heykeli. En büyüğü Nara’da Todaji Tapınağı‘nda. Büyük Buda 1252 yılında yapılmış. Aslında bir tapınağın içindeymiş. Tapınak bir fırtınada yıkılınca yenisini yapmışlar fakat bu da başka bir doğa felaketi nedeniyle yıkılmış. Daha sonra tapınak defalarca yapılmış ve defalarca fırtınalar ve tsunamiler tarafından yıkılmış. En sonunda 1495 yılında heykelin açık havada kalmasına karar vermişler ve hala da açık havada duruyor. Heykelin içine küçük bir ücret karşılığı girilebiliyor. Çevrede çok sayıda ziyaretçi var ve bunlardan bir kısmı heykelin karşısına geçip dualar ederken bir kısmı da heykelle birlikte fotoğraf çektiriyor.

Kamakura'nın Büyük Budası
Kamakura’nın Büyük Budası
Büyük Buda'nı önünde kendilerinin fotoğrafını çeken bir çift.
Büyük Buda’nı önünde kendilerinin fotoğrafını çeken bir çift.
Büyük Buda'nın sandaletleri.
Büyük Buda’nın sandaletleri.
Büyük Buda'yı ziyarete gelmiş minik bir kız.
Büyük Buda’yı ziyarete gelmiş minik bir kız.

İstasyona dönerken “Arkadaş” isimli bir Türk lokantasına rastladım. Vaktim olmadığı için uğrayamadım ama nasıl bir yer olduğunu hala merak ederim. Bu lokanta 17 yıl önce bir Japon’la evli bir Türk erkeği tarafından açılmış. Patron futbola çok meraklıymış ve kocaman bir plazmada sürekli futbol maçları gösterilirmiş. Tipik Türk yemeklerinin yanı sıra Efes Pilsen ve Yeni Rakı da bulunurmuş. Bazı günler dansöz çıkar ve göbek dansı yaparmış. Bunu duyduğumda, “Hay Allah, nasıl Türkiye’den dansöz getirip götürüyor? Çok Masraflı olmuyor mu?” diye düşündüm ama İnternette araştırdığımda Arkadaş’ta dans eden Japon dansözlere ait fotoğraflar buldum. Nasıl dans ediyorlar bilmiyorum ama Japon kadınlarına dansöz kıyafetinin yakışıp yakışmadığını merak ediyorsanız http://www.belly.co.jp/event.html adresindeki fotoğraflara bir göz atın derim. Lokantanın web adresi; http://www.arkadas-kamakura.com/arkadas-lokantasi-kamakura

Kategoriler
Japonya gezi notları

Tokyo: Japon Bahçeleri, Harajuku

Doğu İmparatorluk Bahçeleri ve bahçedeki sürpriz

29 Kasım 2009’da Tokyo’nun 125 km kuzeyinde, tarihi yapılarıyla ünlü Nikko kentine gitmeyi planlamıştım, ancak Pazar günleri bölgenin aşırı kalabalık olduğunu öğrendim. Hava durumunda o günün yağmurlu olacağı bilgisini de alınca Tokyo’da kalıp alternatif bir gezi yapmaya karar verdim. Kısa bir incelemeden sonra kendime hedef olarak Doğu İmparatorluk Bahçeleri’ni (Kokyo Higashi Gyoen) seçtim ve yola koyuldum. Bu bahçe aslında 17. yüzyılda Edo kalesi olarak yapılmış ve Shogun Tokugawa burada oturuyormuş. Japon tarihinin en yüksek kale kulesi 1638 yılında kalenin bir parçası olarak tamamlanmış ve 1657’de büyük bir yangında yanmış. Yerine tekrar yapılmamış ama temelleri hala duruyor. Çevresi Japon bahçesi olarak düzenlenen kale kalıntıları doğrudan İmparatorluğa bağlı ve park olarak kullanılıyor. Buradaki Japon Bahçesinin ismi Ninomaru. Japon bahçeleri genelde belediyelere bağlı ama böyle tarihi önemi olan Kyoto ve Tokyo’daki birkaç bahçe İmparatorluğa bağlı.

Doğu İmparatorluk Bahçeleri'nden çevrenin görünümü.
Doğu İmparatorluk Bahçeleri’nden çevrenin görünümü.
Edo Kalesi'nin kulesinden geriye kalanlar.
Edo Kalesi’nin kulesinden geriye kalanlar.

Bahçenin kapısından girerken bir tuhaflık hissetim. Etraf kalabalıktı ve çok sayıda polis vardı. Biraz ilerledikten sonra, insanların parkın ortasından geçen bir yolun iki tarafına dizildiklerini ve bir şey beklediklerini gördüm. Kalabalığın arasında biraz daha ilerledim, derken sürpriz! İmparator ve İmparatoriçe’yi gördüm. Modern ve sade, oldukça şık giyinmiş bu yaşlı çift çevreye el sallayarak sempatik gülücükler dağıtıyorlardı. Her ikisi de güler yüzlü, mütevazı ve zarifti. Çevredeki Japonların davranışlarından bu insanları gerçekten sevdikleri açıkça belli oluyordu. Şakası yok, Şinto inancına göre İmparator Tanrı’nın torunudur ve Japonya’da çok saygı görür. Bizdeki kerameti kendinden menkul yöneticilerin kasılmaları ve insanları aşağılamaları aklıma geldi ve acı acı gülümsedim. Polislerin halka davranışı son derece dikkatli, sevecen ve ilgiliydi. Yere çömelip kollarını çember yapmış bir polis gördüm, kollarının arasında kesilmiş bir ağaç kökü vardı ve insanlar kalabalıkta görmeyip dizlerini bacaklarını kütüğe çarpar diye öylece bekliyordu. Diğer bir polis halkın önündeydi ve görüş açılarını kapatmamak için yere çömelmişti.

Halkın görüş açısını kapatmamak için çömelerek görev yapan polis.
Halkın görüş açısını kapatmamak için çömelerek görev yapan polis.

Birazdan iki tane atlı araba belirdi. Arabalar, atları ve sürücüleri son derce süslüydü ve tarih kokuyordu. Bu arabalar 1928 yılında yapılmış. Bundan 20 yıl önce İmparator’un taç giyme töreninden sonra törenin bir parçası olarak İmparator ve İmparatoriçe bu arabalardan birer tanesine binerek Ise Tapınağı’na gitmişler. Olayın yıldönümünü kutlamak üzere arabalar orada resmi geçit yapıyormuş. Bu şanslı kardeşiniz de İmparatorun tahta çıkışının 20. yılını kutlama törenlerine bilmeden katılmış oldu.

İmparatorluk arabası geçit töreninde.
İmparatorluk arabası geçit töreninde.
Arabanın sürücüsü.
Arabanın sürücüsü.
İmparator halkı selamlarken.
İmparator halkı selamlarken.
İmparatoriçe halka eğilerek selam veriyor.
İmparatoriçe halka eğilerek selam veriyor.
İmparator ve İmparatoriçeyi görmeye ve fotoğraflarını çekmeye çalışan halk.
İmparator ve İmparatoriçeyi görmeye ve fotoğraflarını çekmeye çalışan halk.

Tören bitince kalabalık dağıldı. Ben de parkı gezmeye koyuldum. Şanslı günümmüş, Kasım ayında açmış bir kiraz ağacı gördüm. Sonra bir banka oturdum ve fotoğraf makinemin küçük monitöründen İmparatorun fotoğraflarına baktım. Tam o sırada birisi İngilizce olarak “İmparatorun fotoğrafını çekebildin mi?” dedi. Kafamı kaldırdığımda 35-40 yaşlarında beyaz bir adam gördüm. Adam yanıma geldi ve kendini tanıttı. Amerikalıymış, Tokyo’yu hep merak edermiş onun için gelmiş. Nereli olduğumu sordu, Türk olduğumu söyleyince şaşırdı. Ben çok gezerim ama pek Türk gezgin görmem dedi. Bir önceki yıl Türkiye’deymiş. İstanbul’u, Bodrum ve Marmaris’i gezmiş. Biraz Türkiye’den konuştuk. Kendisine Antalya ve Doğu Karadeniz’i de ziyaret etmesini önerdim. İlginçtir, Tokyo’yu iş çıkış saatlerindeki kalabalık ve koşuşturma halleri ile İstanbul’a benzettiğini söyledi.

Kiraz ağaçlarının bazıları mevsiminden önce çiçek açıyor. Sakura denilen bu çiçeklerin Japon halkı için özel bir önemi var ve mutlaka ilgi gösteriyorlar.
Kiraz ağaçlarının bazıları mevsiminden önce çiçek açıyor. Sakura denilen bu çiçeklerin Japon halkı için özel bir önemi var ve mutlaka ilgi gösteriyorlar.
Sakuranın yakından görünüşü.
Sakuranın yakından görünüşü.

ninomaru-bahcesi

Ninomaru Japon bahçesinden görünümler.
Ninomaru Japon bahçesinden görünümler.

Harajuku

Cosplay merkezi olarak bilinen bu semt lise ve üniversite çağındaki gençlerin en sevdiği yer olarak biliniyor. Hafta sonları cosplay denen tarzda giyinmiş gençlerin toplandığı bir yer. Sıradışı giyim mağazaları ile dikkati çekiyor. Bu mağazalar Takeshita Caddesi ve civarında toplanmış durumda. Japonya’nın moda trendlerinin bu caddeden doğduğu söylenir. Bu caddede Daiso isimli bir 100 yen dükkanı da var.

Takeshita Caddesi'nden bir vitrin.
Takeshita Caddesi’nden bir vitrin.
Vitrin düzenlemesi yapan bir genç kız.
Vitrin düzenlemesi yapan bir genç kız.

Harajuku’daki diğer bir meşhur cadde, Omotesando. Yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki bu caddede çeşitli mağazalar, alışveriş merkezleri, kafeler ve lokantalar var. Oriental Bazaar isimli dört katlı mağazada Japonya’ya özgü hediyelik eşyalar var. Kiddy Land isimli altı katlı mağazada ise sadece oyuncak satılıyor.

Harajuku'daki Kebab Box J isimli dönerci. Kovboy şapkalı bu abiler Türk ve kolayca muhabbete giriyorlar.
Harajuku’daki Kebab Box J isimli dönerci. Kovboy şapkalı bu abiler Türk ve kolayca muhabbete giriyorlar.

Rikugien Bahçesi

Bu bahçe 1702 yılında, şiirlerde anlatılan 88 manzarayı temsil etmek üzere yapılmış. Merkezinde iri bir yapay göl bulunan hayli büyük bir bahçe. Bahçede çeşitli türlerde yabani kuşlar yaşıyor. Bahçeyi tam olarak gezmek bir saat sürüyor. Bir de fotoğraf çekecekseniz bu süre daha da uzuyor.

rikugien-bahcesirikugien-bahcesi-2

Rikugien Bahçesi'nden görünümler.
Rikugien Bahçesi’nden görünümler.

Koishikawa Korakuen Bahçesi

Çin ve Japonya’daki meşhur manzaraların minyatür hallerini içeren 1629 yılında yapılmış bir bahçe. Bahçenin en güzel zamanının Kasım’ın ikinci yarısı olduğu söyleniyor. Gezmek bir saat sürüyor.

koishikawa-korakuen-bahcesi

Koishikawa Korakuen Bahçesi'nden görünümler.
Koishikawa Korakuen Bahçesi’nden görünümler.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Tokyo: Balık Pazarı, Hama Rikyu, Asakusa

Tsukiji Balık Pazarı

Sanıyorum dünyanın en büyük balık pazarı. Bu kadar deniz ürünü seven bir milletin 17 milyon tanesini, bir de benim gibi turistleri beslemek üzere kurulmuş. Bu pazarda envayi çeşit balık, kabuklu, yumuşakça, denizden babam çıksa var ve günde 2000 ton deniz ürünü satılıyor. Pazarın assolisti ise ton balığı. Ton balığı, 800 kiloya kadar ulaşabilen dev bir balık ve esas özelliği ise suşinin en iyisinin ton balığının karın bölgesinden yapılması. Ton balığı stokları, artık sonuna doğru yaklaşıyor ve tüketimin bu şekilde sürmesi mümkün görünmüyor. Çeşitli çevre örgütleri ton balığının soyunun tükenmemesi için avın kısıtlanmasını istiyor.

tsukiji-yengec

Tsukiji Balık Pazarı'ndan görünümler.
Tsukiji Balık Pazarı’ndan görünümler.

İnsanoğlu, pek çok balığı çiftlikte rahatlıkla üretmesine rağmen en önemli balığı çiftlikte üretmekte çok zorlanıyor. Ton balığını, bildiğim kadarı ile sadece Japonlar ve Avustralyalılar üretebiliyor. Dünyanın diğer bölgelerinde, örneğin Türkiye’de yavrular vahşi doğadan yakalanıp çiftlikte büyütülüyor. Bu iş için tasarlanmış özel balıkçı gemileri Akdeniz’e çıkarak yavru ton balıklarını kocaman ağların içine hapsediyor ve çekip getirerek büyüyecekleri çiftliklere getiriyor. Yavru dediysem sizi yanıltmasın, bunlar birkaç kilo çeken iri balıklar ama çiftlikte 600 kilo civarına gelene kadar besleniyorlar. Hasat zamanı geldiğinde soğutuculu bir gemi geliyor ve balıklar tüfekle vurularak bu gemilere alınıyorlar ve dondurularak gidecekleri yere, çoğu zaman Japonya’ya götürülüyorlar. Ton balığı etinin kilosunun Türkiye’den çıkışının 60 dolar civarında olduğu söyleniyor. Tsujiki marketteki açık artırmada ton balığının türü, nerede yakalandığı, mevsim gibi faktörler balığın fiyatını etkiliyor. 2010 yılı başında 232 kiloluk bir ton balığı 175000 dolara satılarak bir rekor kırıldı. Bu balığın kilosu yaklaşık 1100 liraya geliyor.

Sabah saat 5 civarı ton balığı açık artırması yapılıyor ve bu turistler için hayli ilginç bir olay. Eskiden belli kurallara uymak şartıyla bu olayı izlemek mümkündü ama çok sayıda turistin ortalığı karmakarışık etmesi sebebi ile artık günde 140 kişinin açık artırmayı seyretmesine izin veriliyor. Bunun için saat 4.30’da pazarın enformasyon merkezine başvurmak gerekiyor. Pazarın iç taraflarındaki toptancılar bölgesine saat 9’a kadar sözünü ettiğim 140 kişiden başka kimse giremiyor. Toptancı bölgesinin dışındaki bölgeleri gezmek her zaman serbest, buralarda perakendeci dükkanlar ve iyi lokantalar da var.

Balık pazarının ambalaj atıkları.
Balık pazarının ambalaj atıkları.

Hama Rikyu Parkı ve tekne gezintisi

Bir zamanlar bir güçlü bir asilzadenin evinin bahçesi olarak yapılan bu park, Tokyo’nun en ilgi çeken parklarından birisi. Hemen çevresinde Shiodome semti var. Bu semt, son derece modern ve yüksek gökdelenlerle dolu. Geleneksel Japon bahçesi olarak tasarlanmış parkın arka planındaki dev gökdelenlerle birlikte görüntüsü ilginç bir tezat oluşturuyor. Parkın içinde bir yapay göl, çayevi, koruluk gibi bir Japon bahçesine özgü unsurlar yanı sıra eskiden ördek avı için kullanılan tuzaklar ve siperler mevcut. Bir kenarı Tokyo körfezine bakan parkta Tokyo’nun tek deniz suyu içeren yapay gölü bulunuyor ve gölün içinde deniz balıkları bulunuyor. Parkın kenarındaki bir iskeleden kalkan teknelerle gezinti yapılabiliyor. Buradan Asakusa’ya tekneyle gitmeyi öneririm. Tabii Asakusa’dan da Hama Rikyu Parkı’na tekne ile ulaşım var.

Parkta karnını doyuran bir aile.
Parkta karnını doyuran bir aile.
Çay evinde çay içenler.
Çay evinde çay içenler.
Hama Rikyu Parkı ve arkada gökdelenler.
Hama Rikyu Parkı ve arkada gökdelenler.

Tekne Sumida Nehri’nden gidiyor ve çevrede Tokyo manzaraları eşliğinde, köprülerin altından geçerek bir yolculuk yapıyorsunuz. Nehirde ilginç tekneler olduğu gibi teknede de ilginç insanlar oluyor. Yolculuğun sonuna doğru bir bira bardağına benzeyen Asahi Biraları’nın merkez binası da yakından görülebiliyor.

Tekneden bir görünüm.
Tekneden bir görünüm.

tokyo-mimari

Asahi biralarının merkez binası
Asahi biralarının merkez binası
Nehirde gezinen modern bir tekne.
Nehirde gezinen modern bir tekne.

Asakusa

Asakusa, Tokyo’nun en eski mahallelerinden biri ve ikinci dünya savaşından önce pek çok eğlence yeri ve kabuki tiyatrolarının olduğu bölgeymiş. Bombardımanda bunların çoğu tahrip olmuş ve şehir yeniden yapılanırken Asakusa’nın önemi azalmış. Günümüzde meşhur bir Budist tapınağı olan Sensoji tapınağı ve tapınağa giderken kullanılan Nakamise Caddesi’nden dolayı çok ziyaret edilen bir yer.

Nakamise Caddesi
Nakamise Caddesi
Nakamise Caddesinde yiyecek satıcısı.
Nakamise Caddesinde yiyecek satıcısı.
Nakamise Caddesi'nde hediyelik eşya satan bir dükkan.
Nakamise Caddesi’nde hediyelik eşya satan bir dükkan.

Nakamise Caddesi’nin hemen başında Kaminarimon (Kaminari Kapısı) var. Bu kapı 1000 yaşından daha yaşlı ve Asakusa’nın simgesi. Cadde, yaklaşık 200 metre uzunluğunda. Her iki tarafında yiyecek satıcıları ve hediyelik eşya dükkanları var. Bu cadde yüzyıllardır aynı tip dükkanları barındırmış.

Nakamise caddesi bittiğinde Sensoji tapınağından önce Hozomon (Hozo Kapısı) ile karşılaşıyorsunuz. Kapının üzerinde dev Japon fenerleri ve Buda’nın sandaletlerini temsil eden dev sandaletler asılı.

Hozo Kapısı.
Hozo Kapısı.
Tapınağın bahçesinden bir görünüm.
Tapınağın bahçesinden bir görünüm.

Sensoji Tapınağı yedinci yüzyılda yapılmış ve Tokyo’nun en eski tapınağı. İkinci dünya savaşında ağır hasar görüp aslına sadık olarak tekrar yapılmış. Tapınağın hemen yanında Beş Katlı Pagoda var.

Ünlü kabuki oyuncusu Danjuro Ichikawa'nın heykeli.
Ünlü kabuki oyuncusu Danjuro Ichikawa’nın heykeli.
Turistik ninjalar.
Turistik ninjalar.
Tapınağın beş katlı pagodası.
Tapınağın beş katlı pagodası.

nakamise-caddesi-dukkan

Nakamise Caddesi'nden gece görüntüleri.
Nakamise Caddesi’nden gece görüntüleri.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Tokyo: Alışveriş, Gece Hayatı

Tokyo’da Alışveriş

Tokyo bir alışveriş cenneti. Dev bir ekonominin en zengin 17 milyon insanının yaşadığı bir şehir için aksi düşünülemez herhalde. Bu kentte istediğiniz her şey var, ama özellikle elektronik, oyuncak ve giyim açısından çok zengin. Geleneksel dükkanların yer aldığı çarşılar, yol kenarlarındaki mağazalar yanı sıra dev mağazalar hayli çok sayıda. Altı katlı bir oyuncak mağazası, dört katlı bir hediyelik eşya mağazası veya sekiz katlı bir kadın giyimi mağazasına rastlamak her an mümkün. Tokyo’nun ilginç bir mağaza türü de 100 yen mağazaları. Bu mağazalarda ne alırsan al 105 yen. Adına bakıp da benim gibi kasada 100 yen ödemeye kalkmayın, mağazalar 100 yen mağazası ama içindekiler 105 yen. Bu mağazalardan bazıları 40-50 metrekare büyüklüğünde, ama birkaç katlı olan ve içinde süpermarket gibi departmanları olan 100 yen mağazaları da mevcut. Bunlardan Daiso benim en çok beğendiğim 100 yen mağazası oldu. İçinde mutfak eşyasından yiyeceğe, oyuncaktan takıya kadar bol çeşit var.

Bir 100 Yen mağazası.
Bir 100 Yen mağazası.

Giyim açısından da çok zengin olan şehirde geleneksel giysiler satan yerler yanı sıra Uzakdoğu stilinde daha modern giysiler satan mağazalar da var. Orta yaş ve üstüne hitap eden mağazalarda modern ve sade, beyaz, siyah, gri ve pastel renklerde giysiler mevcut ama gençlere hitap eden mağazalarda daha çılgın giysiler de rahatlıkla bulunuyor. Çılgın giysi satan dükkanlar daha çok  Harajuku semtinde bulunuyor. Bu semt, cosplay giysileri açısından da herhalde dünyanın merkezi.

Vitrinde mankenler.
Vitrinde mankenler.

Masaj

Tüm Uzakdoğu’da olduğu gibi Japonya’da da masaj geleneklerin bir parçası. Japonya’ya özgü shiatsu masajı yaptırmak için kesenin ağzını açmak gerekiyor. Daha ekonomik bir çözüm ise Tayland masajı yaptırmak. Japonya’da kaçak veya yasal olarak çalışan çok sayıda Taylandlı var ve neredeyse her köşe başında bir Tayland masajı salonu mevcut. Bu salonlardan bazı semtlerde ve ara sokakta olanları masajın yanı sıra bazı dünyevi zevkleri de portföylerine katmışlar. Masaj amaçlı masaj salonları ise Türkiye standartlarına göre pahalı, ancak yüksek kalitede bir hizmet veriyorlar.

Roppongi, gece hayatı, seks

Tokyo’nun Roppongi semti gece hayatı ile ünlü. Japonya’ya gelen yabancıların gece hayatını yaşamak için seçtikleri bir numaralı bölge. Bu semtte çok sayıda Japon da bulunuyor ama Japonların gittiği başka semtlerde eğlence mekanları da mevcut. Roppongi’de barlar, canlı müzik, club denilen içkili mekanlar, konsomatris benzeri kızlarla içki içilip eğlenilecek yerler, cinsel fantezilerin gerçekleştirildiği mekanlar, masaj salonları mevcut. Roppongi’nin sokaklarındaki siyahlar meşhur. Bunlar, iri yarı İngilizce konuşan Afrikalı veya Amerikalılar ve işleri sokaktan geçen turistleri barlara sokup komisyon almak. Bunlar son derece rahatsız edici, ısrarcı ve laftan anlamayan tipler. Eğer kanıp da götürdükleri yerlere giderseniz size eşlik eden güzel bir kızla birkaç içki içip yüklü bir hesap ödemeniz çok muhtemel. Bu siyahlardan bir tanesine elimdeki fotoğraf makinesini gösterip İngilizce olarak ben gazeteciyim buraya fotoğraf çekmeye geldim dedim ve hemen kayboldu. Diğer bir tanesi daha ısrarcı çıktı,  ne dediysem adamdan kurtulamadım. Sonunda Japonca konuştum ve o da anında kayboldu.

Tokyo’da ve özellikle Roppongi’de burada detaylarını yazmak istemediğim cinsel fanteziler olan mekanlar olduğu söylenir. Bu bölgede cüzdanınız şişkinse aklı almaz, hatta bazılarına iğrenç gelebilecek eğlenceler yaşamak mümkün. Bu eğlencelerin on bin dolar gibi maliyetlere ulaşması da görülmedik bir durum değil.

Roppongi yabancıların gittiği yer ama bunun dışında Tokyo’nun çeşitli yerlerinde çeşitli mekanlar mevcut. Bunlardan en bilineni Shinjuku semti ve bu semtteki Kabukicho denilen bir bölge. Roppongi  Shinjuku’ya göre daha turistik bir bölge, ben daha Japon karakterli olan Shinjuku bölgesini görmenizi öneririm. Roppongi ve Shinjuku dışındaki yerleri bulmak bir yabancı için zor. Bu mekanlardan bazılarının web sayfası da var, ama bu web sayfalarının çoğu Japonca. Japonya’da fuhuş kanuni olarak yasak. Aslında fuhuş ile kastedilen normal cinsel ilişki ama diğer eylemler hukuken yasak değil. Örneğin oral seks hizmeti verildiği açıkça belirtilen pink salon isimli işletmeler var. Kimi zaman verilen cinsel hizmetler yazılı olarak üstü kapalı şekilde ifade ediliyor. Örneğin, bir eskort servisi hizmetlerini şu şekilde anlatıyor; “Kızlarımızdan birisini seçtikten sonra iki saatlik eskort ücretini ödeyip aşk oteline gidersiniz. Otel ücreti size aittir. Kızımız sizi duşa sokup kendi elleri ile yıkar. Bundan sonra olacaklar iki yetişkin insanın arasında olabilecek şeylerdir ve firmamız olup bitecek olaylarla detaylı bir bilgi sahibi değildir. Kızlarımızın son derece kibar ve temiz olduğunu ve bir erkeği nasıl rahatlatacaklarını bildiklerini hatırlatmak isteriz.” Böyle bir servisin ücreti 400 dolar civarında ve bu sektörde çalışan kızların küçük bir kısmının üniversite öğrencileri ve evli kadınlar olduğu söylenir.

Kabukicho'dan gece görünümü.
Kabukicho’dan gece görünümü.
Shinjuku'dan bir görünüm.
Shinjuku’dan bir görünüm.

Roppongi dışındaki yerlerin çoğuna beyazları almıyorlar. Bunların kapısında Japon standartlarına göre ızbandut gibi adamlar bekliyor ve bildikleri tek İngilizce ifade “Only for Japanese” (Yalnız Japonlar içindir). Bunun sebebi bir rivayete göre Japonların atmosferi bozacak yabancıları orada istememesi, ama diğer bir rivayete göre Japon erkeklerinde küçük penis kompleksi olduğu için yabancılarla kıyaslanmak istemezlermiş.

Shinjuku

Eskiden fuhuş yapılan yerlere Türk hamamı (Toruko-buro) denirmiş. Geçmişte bir tarihte Türk Büyükelçiliği Japon resmi makamları nezdinde girişimde bulunarak bu ismin değiştirilmesini istemiş. Artık bu tür yerlere soapland (sōpurando) deniyor. Kadınlara hizmet veren sōpurandolar da varmış. Bunun dışında yetişkin eğlencelerine yönelik olarak “esute”, “pink salon”, “image club” isimli işletme türleri var. Fuhuş sektöründe çalışan kadınların önemli bir kısmı Japon olmayan Asyalı kadınlar, en başta Çinli ve Taylandlılar. Bunun dışında Tayvanlı, Koreli ve Ruslar da mevcut.

Bazı masaj salonları da erotik servisler veriyor. Özellikle Tayland masaj salonlarının ara sokakta, gözden uzakta olanları bu tip olabiliyor. Bu salonlardan bazılarının kapısının önünde masör kızlar bekleşiyor ve gelip geçen erkeklerden gözlerine kestirdiklerine yaklaşarak masaj yapmayı teklif ediyorlar. Bu salonlarda yaygın bir uygulama “happy end”, yani masaj sonunda elle yaptıkları özel bir masaj tipi. Diğer bir hizmetleri de prostat masajı olup özel bir fiyat tarifesine bağlı.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Tokyo: Ueno ve Akihabara

Kyoto’dan Tokyo’ya gece 10 civarı ulaştım. İnternette Japanican.com’dan bulduğum otelim Tokyo’nun iki büyük istasyonundan biri olan Ueno İstasyonu yakınlarındaydı. Tren istasyonundan çıktıktan sonra elimde valizle ortalıkta adres aradım. Sokakların başına geliyor, sokak ismine bakıyor, aradığım sokağın o olmadığını anlayınca yola devam ediyordum. Bu vesile ile Tokyo’daki adres ve numaralandırma sisteminin bizdekinden değişik olduğunu da öğrenmiş oldum. Neyse ki istasyona yakın bir köşede bulunan dev haritayı gördüm ve bu sayede oteli buldum. New Touhoku adındaki bu otele altı gece için yaklaşık 600TL ödedim. Otel eski ve odaları küçüktü, Japonya standartlarına uygun olarak temizdi ve internet erişimim vardı. Resepsiyonda kimi zaman cana yakın bir yaşlı kadın kimi zaman sakin ve sessiz yaşlı bir adam oluyordu.

Odama yerleştikten sonra dışarı çıkıp turladım. Tokyo’nun bol ışıklı ve hareketli geceleri ile bu şekilde tanışmış oldum. Lokantalar, meyhaneler, kafeler, masaj salonları, oyun salonları, küçük marketler hala açıktı. Otele dönerken ana caddenin kenarına yerleşmiş bir seyyar satıcının ramen sattığını gördüm. Satıcı 70 yaşlarında görünen bir adamdı. Ani bir kararla yanaşıp bir ramen istedim. Adam, usta hareketlerle iri bir çanağa haşlanmış makarna, et suyu ve bir takım sebzeler koydu. Haşlanmış bir yumurtayı ve ne olduğunu anlamadığım ete benzer bir yiyeceği de içine doğradı. Bir porselen kaşık ve çubuklarla elime tutuşturdu. Seyyar arabanın hemen yanına kurduğu portatif bir masaya oturarak rameni yedim. Hayatımda yediğim en lezzetli ramendi.

Ertesi gün en yakındaki hedef olan Ueno Parkı’na yöneldim. Japonca öğrendiğim dönemde kitabımızda sık sık adı geçen bu parkı görmek nihayet nasip olacaktı.

Ueno Parkında ve çevresinde Tokyo Ulusal Müzesi, Doğu (Orient) Müzesi, Ulusal Bilim Müzesi, Ulusal Batı Sanatları Müzesi ve Tokyo Güzel Sanatlar Müzesi var. Parkta küçük bir hayvanat bahçesi de var.

Ueno parkında Shinobazu isimli büyük bir havuzda yabani bitkiler ve yabani kuşlar vardı. Şehrin ortasında böyle bir oluşum bana hayli ilginç geldi. Yine havuzun içindeki bir adada yer alan Benten tapınağını da ziyaret ettim. Havuz kenarındaki bir kafeye gidip sabah kahvaltısı olarak karides aldım, üstüne bir kahve içtim. Havuzun kenarında dolaşmaya çıktım.

Benten Tapınağı
Benten Tapınağı
Ueno Parkı'nın havuzunda gezen yabanıl su kuşları.
Ueno Parkı’nın havuzunda gezen yabanıl su kuşları.

Bir ara dalgın dalgın ördekleri seyrederken, yanımda ufak, 70 yaşlarında, hava serin olmasına rağmen üzerinde sadece fanila olan bir Japon belirdi ve benimle İngilizce konuşmaya başladı.

Bu adam bana hiçbir şey sormadı. Doğrudan anlatmaya başladı. İkinci dünya savaşı sonrasını anlattı. Nasıl yokluk çektiklerini, nasıl yiyecek sıkıntısı olduğunu anlattı. Pirinç, turp ve bazı otlarla karın doyurduklarını, meyve sıkıntısı çektiklerini, zaten bugün bilinen pek çok meyveyi o zaman tanımadıklarını anlattı. Japon portakalından bahsetti. Küçüktür, tadı da çok güzel değildir ama biz başka portakal bilmezdik dedi. Ama yine de değişik bir tadı vardır, bulursan yemelisin dedi. Eskiden insanların daha nazik olduğunu, modernleşmenin insanları kabalaştırdığını söyledi. Eskiden lokantalarda garson olarak kimonolu kadınların çalıştığını, son derece zarif bir şekilde servis yaptıklarını, artık öyle garsonların kalmadığını anlattı.

Japonlarla iletişimin zor olduğunu, Japonların utangaç insanlar olduğunu söyledi. Yine de Japonlarla iletişim kurmaktan vazgeçmememi, iyi insanlar olduğunu söyledi. Birazcık Japonya’daki yabancıları çekiştirdi, Roppongi’de yabancıların gittiği kafe ve barlar olduğunu, yabancıların buralara giderek birbirlerine yapıştıklarını (They are sticking together) ve Japonya’dan hiçbir şey anlamadıklarını söyledi. Nasıl iletişim kurmam gerektiğinden bahsetti. Öncelikle, birkaç kelime Japonca öğrenmem gerektiğini, örneğin konnichiwa diyerek lafa başlamamın sonra İngilizce konuşsam da işleri kolaylaştıracağını söyledi. İngilizce konuşmaya en çok gençlerin meraklı olduğunu, onun için iletişim kurmak için gençleri tercih etmemi önerdi. Sonra monologun seyri değişti, adam bana zamparalık öğütleri vermeye başladı. Yabancıların olmadığı Japon lokantalarına gitmemi, oralardaki garson kızlarla muhabbet etmeye çalışmamı, hatta bazılarını baştan çıkarmam ihtimali olduğunu da ekledi. Turistler hep Japon sanatı ile ilgili müzelere gidermiş, oysa Japonlar Modern Sanatlar Müzesi’ne gidermiş, o müzeye gidersem, aralarda koltuklarda oturup dinlenen çok sayıda yalnız Japon kadın görecekmişim. Gidip onlardan bir tanesinin yanına oturup, konnichiwa diye lafa girip İngilizce birkaç soru soracakmışım. Kim bilir, belki bu sohbet ilerler ve aramızda bir ilişki kurulabilirmiş. Eğer bir tanesinden ilgi görmezsem, ikinciyi, üçüncüyü deneyecekmişim. Bu aşamada adam biraz durdu, düşündü ve boş ver, Japon kadınlarını bunları baştan çıkarmak zordur, sen en iyisi Tayland’a git dedi.

 

Ameyoko

Ueno İstasyonu’nun hemen yanında yer alan bu pazarda çok çeşitli dükkanlar ve lokantalar var. Japonya, ekonomisi çok gelişmiş bir ülke ve doğal olarak çok katlı mağazalar, marketler, modern alışveriş merkezleri var. Öte yandan, uzun süredir değişmediği hissini veren daha geleneksel dükkanlara rastlamak da son derece normal. Bu Pazar aslında şekerlemeciler pazarıymış, hala da birkaç şekerlemeci dükkanı var. Pazardaki dükkanlardan kimisi yiyecek maddeleri, kimisi giyecek, kimisi hediyelik eşya ve kimisi elektronik satıyordu. Buralar geleneksel bir Japon pazarının havasını taşıyor ve gezmek keyifli. Fiyatlar makul ve çok güzel hediyelik eşyalar var.

Ameyoko'da balık satıcısı.
Ameyoko’da balık satıcısı.
Ameyoko'da geleneksel bir mutfak malzemeleri satan bir dükkan.
Ameyoko’da geleneksel bir mutfak malzemeleri satan bir dükkan.

Yan sokaklarda ise lokantalar, oyun salonları, masaj salonları ve bir de çok katlı sex shop vardı. Acaba Japonya’da sex shop nasıl olur diye merak ettim doğal olarak. Kasada uzun saçlı bir gay oturuyordu ve dükkana girip çıkanla çok ilgili görünmüyordu. Zemin katta vibratör, yapay penis ve yapay vajinalar vardı. Dükkanda gezenler içinde tek başına veya iki kişi olarak gezen kadınlar ve erkek-kadın çiftler de vardı, bu bakımdan bir Avrupa ülkesi kadar rahat görünüyorlar. Altı katlı bu mağazada teker teker her bir katta ne var hatırlayamıyorum, ama en üst katta CD ve dergilerin olduğunu, şişme bebek bölümünde Japonlardan beklendiği gibi gelişmiş modeller bulunduğunu hatırlıyorum. Bir kat tümü ile fantezi giysilere ayrılmıştı, burada deri çizme ve kırbaçtan hemşire veya polis üniformasına kadar çeşitli modeller mevcuttu ama ezici çoğunlukla raflar liseli kız üniformaları ile doluydu.

 

Akihabara

Tokyo’da bir semt. Dünyanın elektronik merkezi diye bilinir. Büyük bir gaflet içinde burayı gezmek için üç saat ayırmıştım. Metro istasyonundan indiğimde hemen meşhur Yodobashi alışveriş merkezini gördüm. İçeri girdiğimde her biri kapalı spor salonu genişliğinde altı kattan oluşan dev bir mağazanın içinde olduğumu anladım. Cep telefonu, USB bellek, monitör, fotoğraf makinası, oyuncak, yazıcı ve aklınıza gelen gelmeyen her türlü elektronik alet bu mağazada departmanlar halinde yerleştirilmişti. Dünyada bu kadar çok tür fare (mouse) olduğunu bu mağazayı ziyaret edene kadar bilmiyordum. Mağazanın içinde gezerken Akihabara için ayırdığım üç saat doldu.

Akihabara'da Yodobashi mağazası.
Akihabara’da Yodobashi mağazası.

Ertesi gün tekrar Akihabara’ya gittim. Sokaklarda dolaşıp küçük dükkanlara baktım. Oyun satanından robot yapmak için devreler satanına kadar envayi çeşit dükkanla karşılaştım. Birkaç saat ayırmama rağmen tüm sokakları gezemedim. Elektronik meraklısı bir insan bu semtte bir ay geçirebilir diye tahmin ediyorum.

Akihabara'da bir elektronik dükkanı.
Akihabara’da bir elektronik dükkanı.
Akihabara'da bilgisayar oyunları ve anime satan bir dükkan.
Akihabara’da bilgisayar oyunları ve anime satan bir dükkan.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Arashiyama

Hiroshima’dan sabah çıkıp Kyoto’ya varmayı, akşam Tokyo’da konaklamayı planlamıştım. Aslında bu şehirler birbirine hayli uzak ama hızlı tren sayesinde birkaç saatte uzun mesafeler gitmek mümkün oluyor. Kyoto’da en çok görmeyi istediğim yerleri ziyaret etmek için önceden randevu almam gerektiğini öğrendiğimde artık çok geçti ve planımı değiştirmeye karar verdim. Dikkatli bir inceleme sonucu kendime Kyoto yakınlarında Arashiyama isimli bir yerleşim merkezini hedef seçtim. Bu beldede tarih, Japon bahçesi, doğa bir arada ve iyi bir gün geçireceğimi düşündüm. Sabah Hiroshima istasyonuna giderek trene bindim ve Kyoto’da indim. Kyoto’dan başka bir trene binerek yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Arashiyama’ya ulaştım.

Arashiyama, Hozu nehrinin kenarında bir yerleşim merkezi. Hozu nehri, buradan başlayan bir kanyonun içinden geçerek Kameoka isimli başka bir küçük yerleşim merkezine doğru gidiyor. Arashiyama’dan Kameoka’ya giden, 25 dakika süren bu yolculuk sırasında güzel manzaralar görebileceğiniz Sagano Romantik Treni diye bir tren var (Detaylı bilgi için tıklayınız). Benim niyetim, bu trene binerek Kameoka’ya gitmek, buradan da gezi teknesine binerek Arashiyama’ya geri dönmekti (Gezi tekneleri web sayfası için tıklayınız Web İngilizcedir). JR tren istasyonundan inerek bilet almak üzere hemen yandaki diğer istasyona geçtim. Ancak yine hayal kırıklığına uğradım, çünkü Romantik Tren öğleden sonraya kadar doluydu. Bunu üzerine Arashiyama’yı gezmeye karar verdim.

Sagano Romantik Treni
Sagano Romantik Treni

Tren istasyonundan 10 dakikalık bir yürüyüşle Hozu nehrine ulaşılıyor. Bu yürüyüş sırasında şirin Japon evleri, dükkanların arasından geçiyorsunuz. Hozu nehrinin kenarı insanlarla doluydu ve uzaktan Togetsukyo Köprüsü görünüyordu.

Togetsukyo Köprüsü
Togetsukyo Köprüsü
Hozu Nehri sandalcıları.
Hozu Nehri sandalcıları.
Sandalcılar ve karşı kıyıda lokantalar.
Sandalcılar ve karşı kıyıda lokantalar.
Hatıra fotoğrafı çektiren kızlar.
Hatıra fotoğrafı çektiren kızlar.

Köprüyü yürüyerek geçtim ve karşı kıyıda yiyecek satan seyyar satıcıları gördüm. Dönüşte burada yemek yemeye karar verdim. Iwatayama Maymun Parkı’na girip ırmağın kenarında yürümeye başladım. Bu yürüyüş sırasında hiç maymun göremedim ama doğa çok güzeldi. Irmağın kenarında dar bir orman yolunda yürüdüm. Etrafta kızıl, yeşil ve sarının tonları ile güzel bir sonbahar manzarası vardı. Irmakta irili ufaklı sandallarla gezintiye çıkmış insanlar vardı.

Iwatayama Maymun Parkı’ndaki yürüyüş yolu
Iwatayama Maymun Parkı’ndaki yürüyüş yolu
Eğlenceli bir uyarı.
Eğlenceli bir uyarı.

nehirde-sandal-gezintisinehirde-sandal-gezintisi-2

Nehirde sandal gezintisi yapanlar.
Nehirde sandal gezintisi yapanlar.
Kameoka'dan gelen gezi teknesi.
Kameoka’dan gelen gezi teknesi.

Bir süre sonra yukarı doğru kıvrılan yoldan biraz daha tırmandıktan sonra daha önceden varlığından haberdar olmadığım Daihikaku Senkoji Tapınağı’na vardım. Bu tapınak, nehre ve manzaraya hakim, sade bir Zen tapınağı. On yedinci yüzyıl başlarında Suminokura Ryoi tarafından Hozu nehrinin ıslahı sırasında ölen işçilerin anısına yaptırılmış. Suminokura Ryoi, Kyoto’lu bol miktarda doktor ve tefeci yetiştiren bir aileden. Vietnam’la deniz ticareti yaparak zenginleşmiş. Daha sonra bölgedeki nehirlerde su yolu ile ulaşım sisteminin kurulması için çalışmış ve hayatının son yıllarını Zen keşişi olarak geçirmiş. Tapınakta yaklaşık 400 yıllık bir heykeli ziyaretçileri karşılıyor. Tapınakta elimize verilen “Zazen Şarkısı” isimli şiirden bir parçayı meraklısı için çevirdim:

Şekilsizliğin şeklini şekil kabul etmek için,

Gitsek de dönsek de başka yerde olamayız;

Düşünmeme düşüncesini düşünce kabul etmek için;

Şarkı söylesek de raks etsek de Dharma’nın sesiyiz.

Zazen, Zen Budizm’de yapılan bir tür meditasyon. Hint meditasyonlarından farkı bir mantra kullanılmaması ve meditasyon sırasında gözlerin açık olması. Meditasyon sırasında hiçbir şey düşünmemeye çalışılıyor, buna zihni boşaltma diyorlar. Hint meditasyonlarına göre daha zor bir teknik. Bu tapınak, doğa içindeki sakin ve huzurlu hali ile zazen için ideal bir yer.

Daihikaku Senkoji Tapınağı’ndan nehrin görünüşü.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’ndan nehrin görünüşü.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’nın ana salonundan bir görünüm. Önde tapınağın kurucusu Suminokura Ryoi'nin heykeli var.
Daihikaku Senkoji Tapınağı’nın ana salonundan bir görünüm. Önde tapınağın kurucusu Suminokura Ryoi’nin heykeli var.

Tapınaktan sonra aynı yoldan yürüyerek döndüm. Acıkmıştım, öğle yemeği olarak Togetsukyo köprüsü yakınlarındaki seyyar satıcılardan takoyaki aldım. Takoyaki, doğranmış ahtapotun hamurla karıştırılıp top şekline getirilmesi ve bu şekilde pişirilmesi ile yapılan bir yiyecek. Karnımı doyurduktan sonra köprüden karşı kıyıya geçerek Hogonin Tapınağını ve Bahçesini görmek üzere yola koyuldum.

Takoyaki.
Takoyaki.
Kimonolu genç kızlar ve çekçekçi.
Kimonolu genç kızlar ve çekçekçi.
Nostalji yaşayan genç bir çift.
Nostalji yaşayan genç bir çift.

Hogonin Tapınağı önce başka bir yerde yapılmış ve bir savaşta yanmış. Daha sonra şimdiki yerine taşınmış. Tenryuji Tapınak Kompleksinin bir parçası kabul ediliyor. Tapınağın kapısının hemen önünde Arhat heykelleri, onun da yanında bir Zen bahçesi var. Tapınağın bahçesi özellikle sonbaharda güzelliği ile biliniyor ve çok sayıda ziyaretçi çekiyor.

Zen bahçesi (Karesansui tipinde bahçe).
Zen bahçesi (Karesansui tipinde bahçe).
Arashiyama Arhatları.
Arashiyama Arhatları.
Hogonin Tapınağı bahçesinden bir görünüm.
Hogonin Tapınağı bahçesinden bir görünüm.
Tapınağın salonlarından birisi.
Tapınağın salonlarından birisi.
Tapınak binalarının dıştan görünüşü.
Tapınak binalarının dıştan görünüşü.
Bahçede bir Japon ardıcı.
Bahçede bir Japon ardıcı.

Hogonin’den sonra Tenryuji Tapınağı ve Bahçesi’ne doğru yöneldim. Tenryuji Tapınağı, ülkenin en önemli Zen tapınağı kabul ediliyor. İnşası 1345 yılında tamamlanmış ve ilk başrahip Muso Soseki aynı zamanda bahçe tasarımını da yapmış. Binalar zaman içinde yanmış ve tekrar yapılmış ama bahçenin orijinal formunu koruduğu söyleniyor. Bu bakımdan, en eski Japon bahçelerinden birisi kabul ediliyor. Unesco, Kyoto’daki bazı eski binaları dünya kültür mirası olarak ilan etmiş, bu tapınak da onlardan birisi.

Tapınak bahçesinden bambu ormanının görünüşü.
Tapınak bahçesinden bambu ormanının görünüşü.
Tapınağın bir salonundan görünüm.
Tapınağın bir salonundan görünüm.
Tenryu-ji Tapınağı'nın bahçesi.
Tenryu-ji Tapınağı’nın bahçesi.
Tapınağın keşişleri.
Tapınağın keşişleri.
Tapınağın bahçesinde hatıra fotoğrafı çektirenler.
Tapınağın bahçesinde hatıra fotoğrafı çektirenler.

Tenryuji’den çıktığımda akşam olmak üzereydi ve yine tren istasyonuna doğru yöneldim. Yolda alışveriş eden çok sayıda Japon gördüm ve bunlardan bazılarını fotoğrafladım.

alisveris-arashiyama

Kategoriler
Japonya gezi notları

Miyajima

Hiroshima’dan trene binip 25 dakikalık bir yolculukla Miyajimaguchi’ye gittim. Burası, Miyajima adasının karşısında bir yerleşim merkezi. Buradan da bir feribota binip 10 dakikalık bir yolculuktan sonra Miyajima adasına vardım. İki feribot iskelesi olduğunu, Japan Rail Pass kartı olanlar için JR iskelesinden kalkan feribotun ücretsiz olduğunu belirteyim. Adada ilk dikkatimi çeken şey Nara’daki gibi halkın arasında dolaşan geyiklerdi.

geyik-miyajima

Bu genç çift, yiyeceklerini geyikle paylaşırken geyik kendisine verilenle yetinmeyip yiyeceğin hepsini yemek istiyor.
Bu genç çift, yiyeceklerini geyikle paylaşırken geyik kendisine verilenle yetinmeyip yiyeceğin hepsini yemek istiyor.
Bu güzel insan yavrusu, kendisi gibi yavru olan geyiği görünce pek mutlu olmuş.
Bu güzel insan yavrusu, kendisi gibi yavru olan geyiği görünce pek mutlu olmuş.

Çevrede seyyar satıcılar çeşitli yiyecekler satıyorlardı. Çok sayıda insan vardı, bunların da ezici çoğunluğu Japon’du. Deniz kenarında biraz oturup çevreyi gözlemledikten sonra tapınağa doğru yürümeye başladım.

Miyajima adası, Itsukushima Tapınağı nedeniyle çok ünlü, aslında, Miyajima da Japonca tapınak adası anlamına geliyor. Bu Shinto tapınağı, 12. yüzyılda yapılmış ve denizin içine yapılması, özellikle de denizin ortasında gibi görünen kapısı (torii) ile meşhur. Tapınak dünya kültür merkezi listesinde ve Japonya’nın en güzel üç yerinden birisi kabul ediliyor. Aslında gel git hareketlerine bağlı olarak belli saatlerde deniz çekiliyor, tapınak ve kapısı karada kalıyor. Ben oradayken akşam saatlerine doğru denizin çekildiğini kısmen gözlemledim. Tapınağa giderken, dar bir sokaktan geçtim. Bu sokağın iki taraflı dükkânlarla doluydu ve çeşit çeşit yiyecek yanı sıra çeşitli hediyelik eşyalar satılıyordu.

Kestane kebap!..
Kestane kebap!..
En önde kurutulmuş küçük balıklar var.
En önde kurutulmuş küçük balıklar var.
Dango satıcısı. Dango, pirinç unundan yapılan hafif bir tatlı. Sağdaki sade, soldaki çaylı.
Dango satıcısı. Dango, pirinç unundan yapılan hafif bir tatlı. Sağdaki sade, soldaki çaylı.

Çok sayıda kurabiye imalatçısı vardı. Bu dükkânların içinde otomatik bir makinede herkesin görebileceği şekilde kurabiyeler pişiriliyordu. Bunlardan bir paket alıp denedim. Waffle benzeri bir hamurla yapılmış (aslında içinde pirinç unu varmış), kimi çikolata kimi meyve içeren tatlı kurabiyelerdi. Aslında bu kurabiyelerin orijinal şeklinin içinde şekerle pişirilmiş kuru fasulye püresi bulunurmuş. Miyajima’da özellikle ardıç yaprağı şeklinde kurabiyeler yapılıyor. Bu kurabiyelere momiji manjū deniyor ve manjū kelimesinin kökeni Çince mantou, yani bizim mantı ile aynı kökten geliyor. Momiji ise ardıç demek. Yani “ardıç mantısı” adını taşıyan bir kurabiye.

Momiji manjū üreten bir makine.
Momiji manjū üreten bir makine.

Ara sokaklardan sonra deniz kenarına çıktım, bir insan kalabalığı, tapınak ve meşhur su içindeki kapısını gördüm. Bir kısım insan geleneksel kıyafetli kayıkçıların idare ettiği büyük sandallara biniyordu. Bu sandallar denizin içindeki kapının yanına gidiyordu. Kıyıdaki insanlar da arkalarına denizi alarak poz veriyor, tapınağın kapısı ile hatıra fotoğrafı çektiriyorlardı.

Denizin içindeki kapıya gitmek üzere bekleyen yolcular.
Denizin içindeki kapıya gitmek üzere bekleyen yolcular.
Meşhur kapı.
Meşhur kapı.
Hatıra fotoğrafı çektiren Japon genç kızlar.
Hatıra fotoğrafı çektiren Japon genç kızlar.

itsukushima-tapinagi

Itsukushima Tapınağı.
Itsukushima Tapınağı.

Tapınak çevresinde biraz dolaştım. Adada Daisho-in isimli meşhur bir Budist tapınağı var. Adayı ziyaret edenlerin, teleferiğe binerek Misen Dağı’na çıkmaları da öneriliyor. Misen Dağı’nda yabani maymunlara rastlamak mümkünmüş, ayrıca manzarasının güzel olduğu söyleniyor. Yağmurlu ve puslu bir gün olduğu için yukarıdan manzaranın çok iyi olmayacağını düşünüp orman içinde bir gezinti yapmaya karar verdim. Orman, tapınağın çevresinin aksine son derece tenhaydı, sararmış, kızarmış ağaçlar ve otlayan geyikleri ile hoş ve dinlendirici manzaralar sunuyordu.

Ormanda otlayan geyikler.
Ormanda otlayan geyikler.

Orman gezintisinden sonra bir hediyelik eşya dükkânına uğrayıp birkaç küçük hediye aldım. Sonra acıktığımı fark ettim. Çevrede çok seçenek vardı. Hangisini seçeyim diye düşünürken, önünde uzun bir kuyruk olan, kömür ateşinde istiridye pişiren dükkânı fark ettim. Ben de kuyruğa girip sıramın gelmesini bekledim. Sonuç muhteşemdi.

Feribot ve tren yolculuğu ile Hiroshima’ya geri döndüm.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Hiroshima ve Atom Bombası

Hiroshima deyince akla gelen ilk şey atom bombasıdır. Şehir, atom bombasının izlerini tamamen yok etmiş. Sadece şehir merkezindeki bombada ağır hasar görmüş eski endüstriyel sergi salonu (Bu kalıntıya artık Hiroshima Barış Anıtı veya Atom Bombası Kubbesi deniyor) ve barış parkı atom bombasını hatırlatıyor. Barış parkı, bombanın düştüğü yerde yapılmış. İçinde Atom Bombası Kubbesi, müze, kongre salonu, anıtlar ve heykeller var.

İkinci dünya savaşının sonlarına doğru atılan bu bombadan üç gün sonra Nagazaki’ye de bir atom bombası atılmış ve Japonya bundan sonra teslim olmuş. Aslında, savaşın sonlarına doğru Japonya güç durumdaymış ve pek çok Japon şehri ağır Amerikan bombardımanına maruz kalmış. Bu bombardımanlarda 500 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Tokyo’nun yarısının tahrip olduğu ve artık şehrin içinden geçen ırmağın sıcak aktığı söyleniyor. Bazıları, Japonya’nın o tarihlerde artık köşeye sıkışmış olduğunu ve bu atom bombaları atılmadan da teslim olacağını söyler. Aksi görüşü savunanlar ise Japonya’nın verdiği ağır kayıplara rağmen uzun süre daha savaşacağını ve atom bombaları atılmasa hem Amerikalılardan hem de Japonlardan daha çok insan öleceğini savunur. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu bilemiyorum, ama ortaya çıkan sonucun insanlık açısından utanç verici olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Atom bombası, Hiroshima’ya 6 Ağustos 1945’te atılmış. İlk birkaç saatte 70 bin kişinin, sonraki yıllardaki geç etkilere bağlı ölümlerle birlikte toplam 200 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Bombanın etkisiyle resmi belgeler de yandığı için bu rakamlar tahmini.

Atom Bombası Kubbesi.
Atom Bombası Kubbesi.
Barış parkının içinde bombadan ölenlerin anısı için yapılmış anıt.
Barış parkının içinde bombadan ölenlerin anısı için yapılmış anıt.
Hiroshima'da çeşitli işlerde çalıştırılmak üzere Kore'den zorla getirilmiş işçiler varmış. Bombanın etkisiyle 20 bin Korelinin öldüğü tahmin ediliyor. Bu anıt onlar için yapılmış.
Hiroshima’da çeşitli işlerde çalıştırılmak üzere Kore’den zorla getirilmiş işçiler varmış. Bombanın etkisiyle 20 bin Korelinin öldüğü tahmin ediliyor. Bu anıt onlar için yapılmış.
Bu yaşlı adam dalgın bir şekilde anıt ve Atom Bombası Kubbesine bakarken objektifime takıldı. Ne düşünüyor acaba?
Bu yaşlı adam dalgın bir şekilde anıt ve Atom Bombası Kubbesine bakarken objektifime takıldı. Ne düşünüyor acaba?

Barış parkının içindeki müzede olayla ilgili bilgiler edinmek mümkün. Aslında, atom bombası müzesinin tasarlanması zorlu bir süreç. Bu müzeyi tasarlarken düşülebilecek hatalar var, örneğin kolayca acındıracak, suçlayıcı, duygu sömürüsü yapan veya nefret hissi uyandıracak unsurlar egemen hale geçebilir. Japonlar bu işin üstesinden gelmiş. Ortaya çıkan müze objektif, yaşanan insanlık dramını türlü boyutları ile ortaya seren, tarihi detaylara ilişkin merakları gideren ve böyle bir olayın bir daha olmaması temennisi oluşturan bir müze.

Bombanın atıldığı saatte durmuş bir saat.
Bombanın atıldığı saatte durmuş bir saat.
Öğretmenleri öğrencilere atom bombasının etkilerini anlatırken.
Öğretmenleri öğrencilere atom bombasının etkilerini anlatırken.

atom-bombasi-oncesi

Bu iki maket Hiroshima şehir merkezinin bomba atılmadan önceki ve bombadan sonraki hallerini gösteriyor.
Bu iki maket Hiroshima şehir merkezinin bomba atılmadan önceki ve bombadan sonraki hallerini gösteriyor.
Bombadan sonra öğrenciler eğitime açık havada devam etmek zorunda kalmış. Japon mucizesinin sırrını herhalde eğitime verilen önemde aramak gerekiyor.
Bombadan sonra öğrenciler eğitime açık havada devam etmek zorunda kalmış. Japon mucizesinin sırrını herhalde eğitime verilen önemde aramak gerekiyor.
Bombadan kurtulanlardan birisinin daha sonra çizdiği temsili resim.
Bombadan kurtulanlardan birisinin daha sonra çizdiği temsili resim.
Bombanın etkileri
Bombanın etkileri
Bombanın ısı etkisi ile oluşan yanıklar.
Bombanın ısı etkisi ile oluşan yanıklar.
Bombanın çeşitli nesneler üzerinde yaptığı deformasyon.
Bombanın çeşitli nesneler üzerinde yaptığı deformasyon.
Bu iki kardeşin bomba atıldıktan sonra saçları dökülmüş. Bombanın radyasyon etkilerine maruz kalan kişilerde iki-üç hafta sonra ateş, damaklarda kanama, saç dökülmesi gibi belirtilerle görülen "radyasyon hastalığı" denilen durum ortaya çıkıyor ve öldürücü olabiliyor.
Bu iki kardeşin bomba atıldıktan sonra saçları dökülmüş. Bombanın radyasyon etkilerine maruz kalan kişilerde iki-üç hafta sonra ateş, damaklarda kanama, saç dökülmesi gibi belirtilerle görülen “radyasyon hastalığı” denilen durum ortaya çıkıyor ve öldürücü olabiliyor.
Atom bombasının oluşturduğu yanıklarda keloid gelişmesi. Keloid, yara iyileşirken aşırı bağ dokusu oluşması ve resimde görüldüğü gibi derinin iyice kalınlaşması, esnekliğini kaybetmesi ile kendini gösteriyor. Eklemlerde hareketi engelliyor ve ağrılı olabiliyor.
Atom bombasının oluşturduğu yanıklarda keloid gelişmesi. Keloid, yara iyileşirken aşırı bağ dokusu oluşması ve resimde görüldüğü gibi derinin iyice kalınlaşması, esnekliğini kaybetmesi ile kendini gösteriyor. Eklemlerde hareketi engelliyor ve ağrılı olabiliyor.
Kategoriler
Japonya gezi notları

Hiroshima

Hiroshima JR İstasyonu’nda trenden indim ve taksiye bindim. Crown Plaza’ya çek dedim (aslında kuraun puraza dedim, Japonlar böyle diyor). Bu seferki otelim biraz lükstü, çünkü kongre nedeni ile şehirdeki bütün oteller doluydu, ben de rezervasyonu kongre organizasyon şirketinden yaptırmak zorunda kalmıştım. Kongre’den önce bir gün boşluğum vardı ve Miyajima adasına gitmeyi planlamıştım. Otele yerleştikten sonra şehirde bir akşam gezintisi yapmaya karar verdim. Otelin önündeki ana caddede  ışıklarla yapılmış çok sayıda heykel vardı ve bunlar çok güzel görünüyordu. Hiroshima’nı ana caddelerinden birinde yapılan bu sergiyi çoluklu çocuklu bir kalabalık geziyordu. Bu heykeller, “Hiroshima Dreamination” isimli bir festival kapsamında yapılıyor. Dreamination kelimesi İngilizce dream ve illumination kelimelerinden türetilmiş, “düşışıklar” veya “ışıktan hayaller” diye Türkçe’ye çevirebiliriz. 2002 yılından beri Kasım ortalarında başlayıp 3 Ocak’ta bitiyor.

dreamination-kusdreamination-tren

Işık heykellerden görünümler.
Işık heykellerden görünümler.

Bir süre yürüdükten sonra gözüme kestirdiğim bir lokantaya girdim. Girişte kocaman bir otomat vardı ve iri düğmelerin üzerinde yemek fotoğrafları ve fiyatları bulunuyordu. Gösterişli bir balık seçtikten sonra parayı makineye soktum, alttan bir kâğıt parçası düştü. Bu kâğıt parçasını alıp içeri girdim. Bir bayan garson elimden kâğıdı aldı ve beni bir masaya oturttu. Birazdan ismini bilmediğim güzel bir balıkla geldi.

Oteldeki odama döndükten sonra tuvaletteki klozetimi fotoğrafladım. Japon teknolojisinin elinden hiçbir şeyin kurtulmadığının kanıtı olan bu klozet isterseniz oturağını ısıtıyor, ayrıca püsküren suyun sıcaklığını ve şiddetini ayarlamak mümkün.

Otel odamda klozetin sağ tarafında yer alan kontrol tablosu.
Otel odamda klozetin sağ tarafında yer alan kontrol tablosu.

Sabah uyandığımda kahvaltı yapmaya indim. Aslında otelde iki kahvaltı salonu vardı, bir batı tarzı diğeri ise Japon tarzı. Ben gittiğim yerlerde oranın geleneksel yiyeceklerini yemeyi tercih ettiğim için hep Japon salonunu tercih ettim. Son derece sağlıklı olan bu kahvaltı, bir Türk için birazcık zor bir kahvaltı, zira yarım haşlanmış yumurta ve küçük bir çanak yoğurtlu korn fleks dışında tanıdık bir şey yok. İki haftalık Japonya seyahatim boyunca bir öğün Türk döneri ve bir öğün peynir ekmek dışında (bu peynir ekmek hikayesini Japon yemekleri sayfasının sonunda anlattım) hep Japon yemekleri yedim. Kahvaltıda çiğ balık, turşu gibi değişik yiyecekler var. Ekmek yerine de haşlanmış pirinç yemek zorundasınız.

Kahvaltıda çiğ balık, pişmiş balık, tuzlanmış balık, yosun çorbası, tofu, ume turşusu, zencefil turşusu gibi yiyecekler vardı.
Kahvaltıda çiğ balık, pişmiş balık, tuzlanmış balık, yosun çorbası, tofu, ume turşusu, zencefil turşusu gibi yiyecekler vardı.

Bilimsel Toplantı

Japonya’ya asıl gitme nedenim uluslar arası bir kurulun toplantısına ve bilimsel bir kongreye katılmaktı (Asya Pasifik Tıp Bilişimi Kongresi). Hiroşima’da çoğu zamanımı bu toplantılarda geçirdim. Uluslararası bir toplantı olmasına karşın yabancılar için İngilizce yardımı pek azdı. Bazı konuşmalar Japoncaydı ve bu konuşmaları mikrofonlu bir tercüman cümle cümle çeviriyordu, yani kulaklıklı simültane tercüme yoktu. Yemek, kahve gibi ihtiyaçların nerede nasıl giderilebileceğini ancak sorarak öğrenebiliyordunuz. Yabancı konuklar için özel bir yemek daveti vardı ve oraya gitmeden önce e-mail atarak yemeğe katılacağımızı bildirmemiz istenmişti. Ben e-mail atmama karşın listede ismim yoktu ve durumu söylediğimde organizasyon şirketi konuyla hiç ilgilenmedi. Oraya giden 50 kadar ülke temsilcisi vardık ve onlar için önemli konuklar olduğumuzu sanıyordum ama herhalde konukseverlikle ilgili çok farklı anlayışlarımız var. Toplantıda firmaların yer aldığı bir fuar alanı da vardı. Burada da İngilizce konusunda büyük sıkıntı vardı. Yarı İngilizce yarı Japonca bir şeyler anlaştık ama mesleki konularda Japoncam çoğu zaman çaresiz kaldığı için ciddi sıkıntı çektim. Toplantıda bir de poster alanı vardı. Poster, bilimsel toplantılarda bilimsel çalışmaların özetlendiği sinema afişi boyunda bir printer çıktısı. Posterler bir alanda yan yana asılıyor ve bilimsel çalışmaları hazırlayanlar belli saatlerde kendi posterlerinin başında durup konu ile ilgilenenlerin sorularını cevaplıyor.  Bunlar içinde en çok akupunktur gibi geleneksel doğu tıbbı yöntemlerinin kullanım kayıtlarını bilgisayar ortamında tutmak için yapılan çalışmalar dikkatimi çekti. Poster başında duranlardan Hintliler, Malezyalılar ve Japon kadınlar iletişim kurmak için istekliydi. Konuştuğum birkaç Japon hemşirenin istatistik konusundaki derin bilgisi beni hayrete düşürdü.

Kongrede tanıştığımız Mai-San ile çekdirdiğimiz hatıra fotoğrafı.
Kongrede tanıştığımız Mai-San ile çekdirdiğimiz hatıra fotoğrafı.

Aralarda insanlarla iletişim kurduk ama Japonlarla sohbet etmenin çok kolay olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Mesafeli ve içe dönük bir halleri var. Bir tanesi yakınlarda İstanbul’a gitmişti ve boğaz kenarında bir lokantada yediği lüferin nasıl lezzetli olduğunu anlattı. Bir Müslüman ülke temsilcisi, organizasyonda çalışan kızlara bizim memlekette ikişer karımız olduğunu, birer de Japon almak istediğimizi söyleyince çok eğlendiler. Ertuğrul faciasından haberdar bir adam benimle olayı andı.

Bir akşam kokteyl verildi. Kokteylin başında Türkiye’deyim sandım. Belediye başkanı ve Rektör uzun ve sıkıcı konuşmalar yaptı. Neyse ki sonra salonun ortasına bir okonomiyaki (Osaka-Hiroshima bölgelerinde çok yapılan, düz sacda spatula yardımı ile çeşitli malzemenin pişirildiği bir yemek türü) tezgahı kuruldu ve biz seyrederken pişirilen okonomiyakilerin tadına baktık. Sakeler açıldı, yenildi içildi, sohbetler yapıldı. Ortamda az sayıda Japon kadın vardı ve bunların içinde hiç doktorla tanışmadım. Öğrendiğime göre Japonya’da doktorların sadece %15’i kadın ve tıp fakültelerinde kadın öğretim üyelerinin oranı %5’i geçmiyor. Sanıyorum Japonya’da ciddi bir cinsiyet ayrımı var.

Kongre kapsamındaki sosyal etkinliklerden birisi de antik kökleri olan “Kagura” dansı idi. Bir tiyatro-dans olan bu gösteride esas oğlanın sekiz başlı ejderhayı nasıl öldürdüğünü izledik.

kagura

Kagura dansında esas oğlan sekiz başlı ejderhayı öldürüp zafer dansı yaparken.
Kagura dansında esas oğlan sekiz başlı ejderhayı öldürüp zafer dansı yaparken.

Hiroshima Kalesi

Hiroshima Kalesi, şehirdeki turistik yerlerden birisi. Kale, 1590’da inşa edilmiş ve 1945’te atom bombası etkisiyle tamamen tahrip olmuş. 1958’de kale aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiş ve günümüzde Hiroshima’nın 1945 öncesi tarihini anlatan bir müze olarak kullanılıyor.

Hiroshima Kalesi'nden bir görünüm.
Hiroshima Kalesi’nden bir görünüm.

Shukkei-en

Shukkei-en, Hiroshima’daki tarihi bir Japon bahçesi. 1620’de yapılan bahçe, atom bombasından büyük zarar görmüş ve 1951’de restore edilerek tekrar halka açılmış. Kırk dönümlük bir alanda yapılmış olan bahçenin ortasında bir göl, gölün içinde on adacık var. Gölün çevresinde tepecikler, ormancıklar ve muhtelif Japon bahçesi numaralarının yanı sıra yürüyüş yolları var.

shukkei-en

Shukkei-en bahçesinden görünümler
Shukkei-en bahçesinden görünümler
Japonya'da otopark sorununa bulunan bir çözüm.
Japonya’da otopark sorununa bulunan bir çözüm.

 

Kategoriler
Japonya gezi notları

Himeji

Osaka’da gecelemiştim. Sabah uyanıp valizimi topladım ve İstasyona giderek Himeji’ye giden trene bindim. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra JR Himeji istasyonunda indim. Buradaki JR, Japan Railways’in kısaltması. Japonya’da JR’dan başka demiryolları da var ve bunların ayrı ayrı istasyonları var. Bu nedenle bir bölgede birden fazla istasyon olabiliyor. Bunları karıştırmamak lazım. Himeji İstasyonu’na varınca valizimi bir “coin locker” içine bıraktım. İstasyondan çıktıktan sonra ilk bulduğum kafe benzeri yere daldım, kahvaltımı burada yaptım. Kafe, bir binanın bodrum katında yer alıyordu. Zarif şekilde döşenmişti ve 7-8 masa vardı. Tek bir çalışanı vardı, 60 yaşlarında bir bayan hem garsonluk yapıyor, hem kahve ve sandviçleri hazırlıyor hem de kasaya bakıyordu. Diğer iki masada da yaşlı bayanlar sessizce oturup bir şeyler okuyordu. Güzel bir sandviç ve kahveden sonra Himeji Kalesi’ne doğru yola koyuldum.

Himeji Kalesi

Himeji Kalesi, dünya kültür mirası listesinde yer alan eski bir Japon kalesi. Japonya’da kaleler birkaç metrelik taş bir duvar üzerine ahşaptan yapılıyor. Bu kaleler ahşap oldukları için zamanın etkilerine ve yangınlara karşı hassas. Özellikle İkinci Dünya Savaşındaki Amerikan bombardımanları sonucu Japonya’daki tarihi kalelerin büyük çoğunluğu yanmış ve çok ciddi hasar görmüş. Bundan dolayı pek çok şehirdeki kaleler 1950’li 60’lı yıllarda eskisinin yerine yapılan imitasyonlar. Himeji kalesinin önemi orijinal ve büyük bir kale olmasından dolayı. Kale, 1333’de yapılan bir inşaata zaman içinde yapılan eklerle büyütülmüş ve geliştirilmiş ve son halini 1618’de almış.

Himeji Kale Kompleksi
Himeji Kale Kompleksi

İstasyondan Himeji kalesi yürüyerek yaklaşık 15 dakika sürüyor. Kaleyi gezmek için 1,5 saat ayırmak gerekiyor. Kalenin etrafında çok sayıda ahşap bina, bahçeler var ve kale kompleksinin tamamı su ile çevrili. Kaleye yaklaşırken takip edilecek yollar labirent gibi karmaşık ve zaman zaman çıkmazla sonlanıyor. Kaleye saldıranlara karşı tasarlanmış bu tip numaraların etkili olup olmadığı hiçbir zaman anlaşılamamış, çünkü tarihte kaleye gerçek bir saldırı hiç olmamış. Kale çok sayıda filmde de rol almış, örneğin televizyonda gösterilen Shogun dizisi, Kurosawa’nın Kagemusha ve Ran filmleri.

Himeji Kalesi
Himeji Kalesi

Kale beş katlı. Ayakkabılarınızı çıkardıktan sonra giriyorsunuz ve bu beş katı yürüyerek çıkmak gerekiyor. Japonya’nın en çok ziyaret edilen kalesi olduğu için hep bir kalabalıkla geziyorsunuz ve bu kalabalık içinde temiz bir fotoğraf çekmek hayli güç. Kalenin bazı yerlerinde silahlar korunmuş ve yer yer camekanlar içinde tarihi eserler sergileniyor. En üst katta da küçük bir Şinto tapınağı var.

Kale içinde sergilenen resimlerden: Kaplumbağa ve yavrusu.
Kale içinde sergilenen resimlerden: Kaplumbağa ve yavrusu.
Kale içinde sergilenen Samurai elbiseleri.
Kale içinde sergilenen Samurai elbiseleri.

Kaleden çıktıktan sonra bir pazara denk geldim. Bu pazar, yiyecek satıcılarından ve birkaç bitki satıcısından oluşuyordu. Kalabalık bir topluluk sürekli bir şeyler yiyordu.

Himeji'de pazar yeri.
Himeji’de pazar yeri.

Shosha Dağı

Önceden Shosha Dağı’na gitmeye karar vermiştim. Shosha Dağı, Himeji yakınlarında, üzerinde Budist tapınakları ve manastırlar bulunan bir yer. Tren istasyonunun yakınlarında bir otobüs durağı var. Bu durak Himeji Kalesi’ne giden yolun başında, sol köşede. Köşedeki binanın içinde Shosha Dağı’na gitmek için kombine bilet satılıyor (1300 Yen). Bu biletle bir otobüse biniyor, son durakta iniyor, teleferiğe biniyor ve dönüşte aynı şekilde geri dönebiliyorsunuz.

Shosha Dağı, 1000 yıldan fazla bir tarihe sahip.  Dağlık ve ormanlık bir alanın içinde çok sayıda dinsel bina var. Eskiden beri Budist tapınakların olduğu, din eğitimi verilen bir bölgeymiş. Dağdaki tapınak kompleksine topluca Engyoji Tapınakları deniyor. Tom Cruise’un oynadığı Son Samuray filminin bazı sahneleri burada çekilince iyice meşhur olmuş. Meraklısı için bir Budist vejeteryan restoran ve zen meditasyonu yapma imkanı var.

Otobüs ve teleferikle yaklaşık 45 dakika süren yolculuktan sonra Sosha Dağı’na ulaştım. Teleferikten indikten sonra giriş biletimi aldım, bunun yanında bir de İngilizce yerleşim planı verdiler. İnsanların peşine takılıp yukarı hafif eğimli toprak bir yoldan yürümeye başladım. Yolun iki tarafında çok sayıda Kannon heykeli vardı.

Bronz Kannon heykeli.
Bronz Kannon heykeli.

20-30 dakikalık bir yürüyüşten sonra Maniden’e ulaştım. Maniden, 970 yılında yapılmış bir tapınak. İnşası sırasında çivi kullanılmamış. Orijinal tapınak 1921 yılında yanmış ve şimdiki 1930 yılında yapılmış.

Maniden'in terası.
Maniden’in terası.
Maniden'de mum yakanlar.
Maniden’de mum yakanlar.
Maniden'in çeşmesi.
Maniden’in çeşmesi.

Maniden’den sonra beş dakikalık bir yürüyüşle diğer binalara ulaştım. Akşam beşe yaklaştığımız için bunları sadece dışarıdan görebildim.

Daikodo (Ana Salon) ve Japon turistler.
Daikodo (Ana Salon) ve Japon turistler.

Dönüşte gördüğüm boynuna kırmızı renkli önlük takılmış çok sayıda küçük heykel dikkatimi çekti. Aslında daha önce de boynuna kırmızı önlük takılmış heykeller görmüştüm, ama bu kadar çok değillerdi. Daha sonra bunların Ojizō-sama olduklarını öğrenecektim.

Ojizō-sama heykelleri.
Ojizō-sama heykelleri.

Himeji’ye döndükten sonra kaleyi bir de gece görmek için tekrar oraya gittim. Kalenin önünde biraz oturup birkaç fotoğraf çektikten sonra istasyona giderek Hiroshima’ya doğru yola çıktım.

Himeji Kalesi'nin gece görünümü.
Himeji Kalesi’nin gece görünümü.