Lama Tapınağı 雍和宮
Lama deyince aklınıza Güney Amerika’daki keçi benzeri hayvan gelmesin. Lama, Tibet Budist rahiplerine verilen isim. Resmi ismi Yonghe Tapınağı. Tam Türkçe’ye çevirirsek Barış ve Uyum Sarayı. Çin’deki en iyi korunmuş ve en önemli Budist tapınağı olarak kabul ediliyor. Kültür devrimi sırasında Komünist yönetim bazı dini yapılara zarar vermiş ama bu tapınak, zamanın başbakanının özel koruması altında imiş ve hiç zarar görmemiş.
Bina, 1694 yılında bir prensin malikhanesi olarak yapılmış ve 1744’te tapınağa çevirilmiş. Tapınakta 26 metrelik sandal ağacından bir Buda heykeli var. Tapınak, kalteli tütsüleri ile meşhur ve tütsüye meraklı iseniz kendinize almanızı tavsiye ederim. Giriş 25 RMB ve gezmesi 1-2 saat sürüyor.
Budist tapınaklarında dua etmenin bir usulü var. Önce yukarıdaki resimde solda gördüğünüz adamın yaptığı gibi tütsü satın alacaksınız. Tütsülerin en az üç tane olması gerekiyor. Sonra bu tütsüleri yakacaksınız. Tütsüler başta alev alır, bu alevin geçmesini bekleyeceksiniz. Alev kendi kendine geçmezse havada sallayıp söndüreceksiniz. Sonra tütsüleri iki elinizin arasına alıp sağdaki adamın yaptığı gibi başınızın üzerine kaldırıp dua edecek veya dilek dileyeceksiniz. Duanız bitince tapınağa doğru üç kez eğileceksiniz. Sonra sağınıza dönüp üç kez daha eğileceksiniz. dört yöne doğru üçer kez eğildikten sonra ortadaki adamın yaptığı gibi tütsüleri tütsülüğe bırakacaksınız. Bu duayı yaparken kadınların açık saçık giyinmemesi gerekiyor. Tapınaktaki kadınların çoğunun mini etekli ve kısa kollu giyindiğini söyleyeyim, açık saçıklığın sınırının ne kadar esnek olduğunu anlayın. Ayrıca kadınlar adet döneminde ise duanın boşa gittiği söyleniyor. Buda bu dönemde kadınların söylediklerini duymazmış. Nedendir bilemiyorum.
Nanluoguxiang 南锣鼓巷
Lama tapınağından 1,5 km kadar güney batıya yürüyünce Nanluoguxiang bölgesine ulaşıyorsunuz. Pekin’de geleneksel mimari taşıyan dar sokaklar ve bir avlu etrafında dizilmiş evlerden (sieyuhan) oluşan bölgeler var, bunlara Hutong deniyor. Nanluoguxiang en meşhur Hutong’lardan birisi. Bölge restore edildiği, çok sayıda kafe, lokanta ve dükkan bulunduğu için çok popüler. Bölgenin kalbi East Guluo Street’den Di’anmen East Street’e doğru uzanan 800 metre uzunluğunda South Luogu Alley. Bu caddede çoğunluğu genç Çinlilerden oluşan hareketli bir kalabalık var. İlginç hediyelik eşyalar ve ilginç yiyecek-içecek dükkanları bulunan bir bölge. Biraz daha ara sokaklara girince geleneksel Pekin şehir mimarisini görebiliyorsunuz.
Yazlık Saray 颐和园
Çin’in büyük şehirlerindeki metro sistemleri iyi çalışıyor ve bilet fiyatları çok ekonomik. Gündüz trafiği olan saatlerde çoğu zaman taksiden daha hızlı bir ulaşım şekli. Biraz şehir dışında olan Yazlık Saray’a metro ile gitmek iyi bir seçenek. (Şehir merkezinden 6 numaralı hatta binip Ping’Anli durağında 4. hatta geçecek ve Beigongmen durağında ineceksiniz)
Yazlık saray, içinde saraylar, tapınaklar ve çeşitli tarihi yapılar bulunan dev bir park. Alanı 2,9 km kare ve bunun 2,2 km karesini insan yapımı bir göl oluşturuyor. Gezmesi 2-3 saatten aşağı sürmeyecek bir yer. Yazlık Saray UNESCO kültür mirası olan bir park.
Geçmişi 12. yüzyıla dayanmakla birlikte, 1750 yılında bugünkü halini almış. Yapımı sırasında oradaki küçük bir göl genişletilerek Hangzhou’daki Batı Gölü’ne benzer bir şekil veilmiş. Kazıdan çıkan topraklar şu an binaların yoğun olduğu bölgeye taşınarak burada bir tepe oluşturulmuş (Uzun Ömür Tepesi). Bir dönem Çin imparatorlarının yazlık sarayı olarak kullanılmış. 1860’daki ikinci Afyon savaşı ve 1900’deki Boxer savaşı sırasında büyük bir tahribat görmüş ve 1900 yılından beri restore edilmeye çalışılıyormuş.
Kombine giriş bileti mevsime göre 50 veya 60 RMB.
Çıkışta yanyana birkaç küçük kafe var. Buralarda birşeyler yiyip içebilirsiniz.
Cennet Tapınağı 天坛
Yazlık Saray’dan çıktığımızda öğleden sonra saatleri olmuştu. Sonraki hedefimiz olan Cennet Tapınağı’na taksi ile gittik. Cennet Tapınağı, büyük bir parkın içinde yer alıyor ve Taoculara ait bir tapınak. 1420 yılında inşa edilmiş ve daha sonra bazı ek binalar yapılmış. UNESCO kültür mirası listesinde olan bir yapı. Ortada yuvarlak bir yapı ve çevredeki diğer yapılardan oluşuyor. Ortadaki yapı “Verimli Hasat Dua Salonu” adını taşıyor ve tipik mimarisi ile bu tapınak kompleksinin simgesi. Kombine giriş bileti mevsime göre 25 veya 30 RMB.
Qianmen Caddesi 前门大街
Cennet Tapınağı’ndan çıktıktan sonra yürüyerek Qianmen Caddesine gitmeye karar verdik. Bu cadde, trafiğe kapalı bir alışveriş caddesi ve Pekin’in yüzyıllardır önemli bir ticari merkezi. 1900 yılında Boxer savaşı sırasında çok kötü tahrip olmuş, sonra tekrar yapılmış. Mc Donalds’dan birkaç yüzyıllık bir eczaneye kadar her türlü mağaza mevcut caddede. Caddenin kuzey girişinden 80 metre güneyde batıya doğru uzanan Dashilan bölgesi caddenin kendisinden de ilginç. Bu bölgede geleneksel dükkanlar, lokantalar mevcut ve fiyatlar çok makul. Malum, Pekin’e gidip de Pekin ördeği yemeden dönülmez, biz de hakkımızı Dashilan’da kullandık ve gayet de memnun kaldık.
THY ile sakin bir yolculuktan sonra Havaalanına indik. İlk iş döviz bürolarından para bozdurduk. Havaalanındaki döviz kuru şehre göre biraz yüksek, onun için 100 dolar civarında bir miktar bozdurmak yeterli.
Otele taksi ile gittik. Kaldığımız 161 Hotel, şehir merkezine yakın, ekonomik, küçük ve sakin bir oteldi. Genel olarak bu otelden memnun kaldık .
Çok yakında 7/24 açık bir market var. Otelin çevresinde çok sayıda lokanta var. Hemen yakınlarındaki noodle lokantası çok ucuz ve lezetli yemekler yapıyor. Yine otel yakınında bir Uygur lokantası var, türünün iyi bir örneği olmasa da idare eder.
Pekin, 21 milyon nüfuslu ve Şanghay’dan sonra Çin’in ikinci büyük şehri. Kuzey başkenti anlamına geliyor. 5. yüzyılda Nanjing’den ayırt etmek için bu isim konmuş. Şehrin ismi “Beycing” diye telaffuz ediliyor. Dilimizde Pekin denmesinin nedeni, Çin’e ilk giden Avrupalıların kıyılarda ticaret yapan kişilerden bu ismi “Peking” olarak duyması, zira o zamanlar güney lehçelerinde bu şekilde telaffuz ediliyormuş.
Beihai Park 北海公园
Yasak Şehir’e gidince, zamanınız varsa yakınlarındaki Beihai Park’a da gitmenizi tavsiye ederim. Yasak Şehir’den çıktıktan sonra 5 dakikalık bir yürüyüşle parka ulaşabilirsiniz. Yaklaşık 1000 yıl önce İmparatorluk bahçesi olarak yapılan bu park, 1925’te halkın ziyaretine açılmış ve klasik çin bahçelerinin güzel bir örneği. Hayli geniş bir alana yayılmış, ve tam olarak gezmek birkaç saat sürebilir. Parkın içindeki “White Dagoba” (Bai Ta) isimli, kubbe-kule karışımı binayı ve yanındaki tapınağı görmeden geçmeyin. Dagoba, Tibet mimarisine özgü bir yapı. Rivayete göre eskiden White Dagoba’nın yerinde bir saray varmış ve Kubilay Han Marko Polo’yu bu sarayda ağırlamış. White Dagoba, 1651 yılında yapılmış. Parka giriş ve 20 RMB.
Yasak Şehir (Saray Müzesi, Palace Museum, 故宫, 紫禁城 )
İsminin şehir olduğuna bakmayın, bu aslında imparatorluk sarayı ve çevresindeki yapılardan oluşan bir bina topluluğu. Adeta bir şehir kadar büyük, 72 hektar (720 dönüm) üzerine yayılmış 980 binadan oluşuyor. İmparatordan izinsiz girmek yasak olduğu için “Yasak Şehir” adını almış. Binaları çevreleyen dikdörtgen şeklinde, 7,9 metre yüksekliğinde bir duvar ve duvarı çevreleyen su dolu hendek var. 8886 odası ile dünyanın en büyük sarayı, en büyük ahşap yapılar topluluğu ve 1987 yılında UNESCO dünya kültür mirası olarak kabul edilmiş.
Sarayın yapımına 1406 yılında başlanmış ve 14 yıl sürmüş. İnşaatta değişik zamanlarda bir milyondan fazla insanın çalıştığı söyleniyor. Çin’in imparatorlarına 500 yıl kadar ev sahipliği yapan bu yapıdan son imparator 1924 yılında ayrılmış ve 1925 yılında yapı müzeye dönüştürülmüş. 1933 yılında Japon işgali nedeniyle sarayın içindeki hazineler Çin hükümeti tarafından başka şehirlere kaçırılmış. İç savaştan sonra da hazinelerin büyük kısmı Tayvan’a kaçırılmış ve şimdi Taipei’deki Saray Müzesi’nde sergileniyor.
Yasak şehir, geleneksel Çin mimarisinin en etkileyici örneklerinden birisi ve çağlar boyunca tüm Uzakdoğu mimarisini derinden etkilemiş.
Yasak şehir, kalabalık bir ziyaretçi topluluğu ile geziliyor ve çektiğiniz fotoğraflara ister istemez çok sayıda insan giriyor. Binaların çoğunun içine girmek yasak. Tam olarak gezmek bir gününüzü alabilir, ama bence 2-3 saat ayırsanız yeterli. Bilet Kasım-Mart arası 40 RMB, Nisan-Ekim arası 60 RMB, Pazartesi günleri kapalı, Temmuz-Ağustosta her gün açık.
Wangfujing Pedestrian Street 王府井大街
Yasak Şehir’in giriş güneyden, çıkışı ise kuzeyden. Çıktıktan sonra 1 kilometre kadar doğuya yürürseniz Wangfujing’e ulaşacaksınız. Eskiden prenslerin malikhanelerinin bulunduğu bu cadde, Pekin’in en hareketli alışveriş caddelerinden. Modern ve geleneksel mağazaların, yerli ve yabancı ziyaretçilerin karışık olduğu bir yer burası. Bazı ara sokaklar, caddenin kendisinden daha ilgi çekici dükkanlar ve lokantalar barındırıyor. Vaktiniz varsa ara sokaklara girip çıkmanızı öneririm.
Tian’anmen Meydanı 天安门广场
Wangfujing’den güneye doğru yürüyüp Chang’an caddesine gelince sola dönün, 1 km kadar yürüyünce Tian’anmen Meydanı’na geleceksiniz. Meydanın girişinde bir polis kontrolü var. Çantalarınızı falan x-ray cihazından geçirip kontrol ediyorlar. Çakmağınız varsa alıyorlar. 880×500 metre boyutlarında dev bir meydan. Meydan, Yasak Şehir’in yanında ve ikisinin arasında meydana ismini veren Tian’anmen denilen bir yapı var. Tian’anmen Kapısı veya Kulesi de denilen bu yapıyı gezmek için 15RMB ederinde bir bilet almak gerekiyor. Meydanda Kahramanlar Anıtı ve Mao Zedong Mozolesi de bulunuyor. Bu meydan, Çin tarihi boyunca pek çok önemli olaya tanıklık etmiş ve en son 1989 yılındaki protesto gösterilerinin kanlı şekilde bastırılması ile hatırlanıyor.
Özet: Tai-chi üzerine yazılmış yaklaşık 1330 bilimsel makale var. Bu makalelerin topluca değerlendirmesi sonucu artık Tai chi’nin sağlığa iyi geldiği durumları rahatlıkla söyleyebiliriz; Kas-iskelet sistemi ağrıları ve gerilim tipi baş ağrıları, hipertansiyon, osteoartrit, depresyon, düşmeleri önleme, kas gücünü artırma, bilişsel fonksiyonları artırma, kronik obstrüktif akciğer hastalıkları. Bazı durumlarda da etkisi olduğu düşünülüyor ama tam kanıtlanmamış. Bunların arasında kalp-akciğer hastalıkları, enfeksiyonlar, uykusuzluk, kalp-damar hastalıkları, Parkinson, fibromiyalji, kanser, osteoporoz, metabolik sendrom, multipl skleroz, romatoid artrit, kistik fibrosis, menopoz var. Öte yandan, tai chi’nin diyabete etkisi üzerinde de epeyce çalışılmış ve artık bu konuda etkili olmadığı söylenebilir.
Tai-chi ch’uan ve çigong (qigong, chi gung), sağlık üzerine etkileri açısından çok incelenen uygulamalar. Tıp alanında yapılan araştırmaları içeren en önemli veri tabanı olan PubMed‘de 2014 sonu itibarı ile Tai Chi diye tarama yapıldığında 1330 makale çıkıyor. Bu 1330 makaleyi inceleyip sonuçlar çıkarmak oldukça zor ve zahmetli bir iş. Neyse ki bu güne kadar yapılan çalışmaları değerlendiren bir analiz çıktı (Evidence Map of Tai Chi), ben de bu analize dayanarak durumu özetleyeceğim.
Pozitif etkisi yönünde kanıtlar bulunan durumlar
(en yüksek derecede kanıt bulunandan başlayarak, sırasıyla)
1- Ağrı
Kas-iskelet sistemi ağrıları ve gerilim tipi baş ağrılarını azaltır.
2- Hipertansiyon
Çok yaygın bir kronik hastalık. Tedavi edilmezse uzun vadede kalp hastalıkları, inme ve daha pek çok soruna yol açabiliyor. Sevimsiz yönü ise çoğu hastanın ömür boyu ilaç kullanmak zorunda olması. Tai chi, tansiyonu düşürüyor. Hipertansiyonun ortaya çıkmasını önleme, hipertansif hastalarda kullanılan ilacın azaltılması veya tümden bırakılması mümkün olabiliyor.
3- Osteoartrit
Türkiye’de halk arasında “kireçlenme” diye adlandırılan durum. Yaşlandıkça, başta diz eklemi olmak üzere eklemlerin kenarında kemik çıkıntıları oluşması ve ağrı yapması ile karakterize bir durum. Bilinen bir tedavisi yok. Öldürmeyip süründüren hastalıklardan. Tai chi osteoartritte ağrıyı ve eklem katılığını azaltıyor, fiziksel fonksiyonları artırıyor.
4- Depresyon
Toplumda oldukça yaygın bir başka problem. Tedavisi için ilaç kullanılıyor ve ilaçların bir sürü sevimsiz yan etkileri var. Tai chi, depresyonu azaltmak için etkili bir yöntem.
5- Düşme
İnsanlar yaşlandıkça kemik yoğunlukları azalır ve kemikler kırılganlaşır. Yaşlılıkta, bilhassa kadınlarda görülen ciddi sağlık sorunlarından birisi düşme sonucu ortaya çıkan kalça kemiği kırıkları ve diğer kırıklar. Yaşlılıkta kemik iyileşmesi de yavaşladığı için, bu kırıklar göründüğünden de büyük bir sağlık riski oluşturuyor. Uzun süre yatma sonucu emboli, yatak yaraları, ameliyat sırasında ölüm riski gibi bir sürü probleme yol açabiliyor. Bu kırıkları tedavi etmekten çok daha kolayı, bunları önlemek. Tai chi düşmeyi önlemede bilinen en etkili yöntem diye düşünüyorum.
6-Kas gücünü artırır.
7- Vücudun dengesini sağlama becerisini artırır.
8-Bilişsel fonksiyonları artırır.
Diğer bir deyişle zihnin algı, düşünme, akıl yürütme ve hatırlama yeteneklerini geliştirir.
9- Kronik obstrüktif akciğer hastalıkları
Bu hastalarda nefes darlığını azaltır, yaşam kalitesini artırır. 6-dakikalık yürüme testi, , FEV1, forced vital capacity test sonuçları iyiye doğru gider.
Tam kanıtlanamayan, üzerinde çalışılması gereken durumlar. (Kanıt pozitifliği sırasına göre)
Gebelikte anksiyete, Kalp-akciğer hastalıkları, enfeksiyonlar, uykusuzluk, idrar kaçırma, kalp-damar hastalıkları, yaşlılık, Parkinson, fibromiyalji, yaşam kalitesi, genel sağlık, psikososyal iyilik, post travmatik stres bozukluğu, genel denge, kanser, osteoporoz, metabolik sendrom, vestibülopati, astım, kalp hastalıkları, inme rehabilitasyonu, multipl skleroz, romatoid artrit, kistik fibrosis, menopoz.
Etkili olmadığı yönünde kanıtlar bulunan durumlar
Sağlık kurumları içinde olan düşmeler, diyabet, aerobik kapasite, hayata katılma.
Yukarıdaki çalışmadan sonra yayımlanan önemli araştırma sonuçları
Nazofarinks kanserinde boyun, çene ve omuz eklemlerinin hareketi ve uyku bozukluklarına faydalı (1).
Parkinson hastalığında tai chi ve dans faydalı. Yoga ve akupunkturun faydalı olduğu şüpheli, bunların etkisi üzerine daha fazla çalışma yapılması gerekiyor (2).
Kanser hastalarında meditasyon, yoga, tai chi, ve çigong stresi azaltıyor ve yaşam kalitesini bazı yönlerden artırıyor (3).
Tai-chi, alt ekstremite kas gücü, kemik mineral yoğunluğu ve denge üzerine etkili (4).
Bu çalışma, tasarımı yönüyle hayli ilginç ve öğretici. 35’er kadından oluşan üç grup oluşturulmuş; Tai chi, dans ve yürüyüş. Dört ay sonra tai chi grubunda önemli bir iyileşme yokken, dans ve yürüyüş gruplarında iyileşme görülmüş. Sekiz ay sonra yapılan testlerde Tai chi grubu en iyi gelişmeyi göstermiş, bu gelişme düzeyi dans grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklı değilmiş ama yürüyüş grubundan daha iyiymiş. On ikinci ayda yapılan testlerde tai chi grubunun hem dans hem de yürüyüş grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha iyi olduğu görülmüş. Bu çalışmanın sonuçlarına göre tai chinin etkileri sekiz ayda ortaya çıkıyor ve bir yılda tam verim alınıyor.
Bir başka ilginç çalışma genç kadın üniversite öğrencileri üzerinde yapılmış (5). Tai chi’nin hücrelere zarar veren oksidatif maddelerle mücadele eden superoxide dismutase enzimini ve hidroksil radikal inhibisyon kapasitesini artırdığı görülmüş. Ayrıca DNA tamiri yapan 8-oxoguanine DNA glycosylase enziminin düzeyinde artış görülmüş.
Tai chi, 20’li yaşlardaki erkeklerde bel ağrısının giderilmesinde esneme (streching) egzersizlerinden daha etkili (6).
İngilizceyi okulda, kursta veya özel öğretmenden öğrenir, sonra da hızla unuturuz. Nedeni basittir, kullanılmayan dil unutulur. Diller insanlar arası iletişimde kullanılır, bu nedenle siz onu kullandıkça gelişir, kullanmadığınızda unutursunuz. İngilizceyi (veya başka bir yabancı dili) etkili öğrenmek, öğrendiğini unutmamak, bildiğini geliştirmek için pek çok yöntem vardır. Bunların geniş bir listesini “70 ways to improve your English” başlıklı yazıda bulabilirsiniz. Ama biz bu yazıda, İngilizcemizi geliştirme konusunu daha farklı bir açıdan ele alacağız. Yabancılarla bir araya gelerek, bir bakıma onlarla iletişimde bulunmak zorunda kalarak İngilizce öğrenmek için ne yapabiliriz? Yurtdışındaki bir dil okuluna verecek birkaç bin dolarımız yoksa nasıl bir çözüm bulabiliriz?
Workawayhttp://www.workaway.info/
Günde 4 saat çalışacaksınız, işvereniniz size kalacak yer ve yemek verecek. Bir-iki aylık, belki üç aylık bir macera sizi bekliyor. Dünyanın dört bir tarafında küçük işletmelerin, kurumların, kimi zaman ailelerin işveren olduğu bir sistem. ABD’de garsonluk, Filipinler’de çocuk bakıcılığı, Brezilyada tarlada çalışmak, Güney Afrika’da bir otelin web sitesini yapmak ya da Japonya’da bir Zen Budist tapınağının bahçe bakımını yapmak gibi, ilginize ve yeteneğinize göre çok çeşitli işler mevcut. Vize almanıza da yardımcı olabiliyorlar. Bir uçak bileti ve biraz harçlık size yeterli. Benzer diğer sistemler için http://en.wikipedia.org/wiki/Hospitality_service adresindeki linkleri inceleyebilirsiniz.
Gönüllü rehberlik
Biraz İngilizceniz var, hem yabancılarla konuşmak, hem de şehrinizi tanıtmak istiyorsunuz. Bu işi birkaç kafa dengi insan ile birlikte yaparsanız daha iyi olur. Şehrinizdeki bir müzeye gidip yetkililerle konuşabilirsiniz. Müzeyi gezenlere gönüllük rehberlik yapmak için onay alıp, hatta mümkünse yarı resmi bir yaka kartı yaptırıp yabancıları gezdirebilirsiniz. Belli bir rotada yürümeli şehir turları da bu tip bir faaliyet için idealdir. Örneğin İstanbul’da Sultanahmet’ten başlayıp Mısır Çarşısında biten bir tur, veya Antalya’da Cumhuriyet Meydanında başlayıp Karaalioğlu Parkında biten bir tur ideal olur. Örneğin her Pazar saat 10.00’da başlarsınız. Kendinizi veya grubunuzu şehrinizle ilgili turistik web sayfalarına, hatta Tripadvisor gibi yabancı web sitelerine duyurursanız birkaç ayda sistem çalışmaya başlar. Yurtdışında bunu çok örnekleri var.
Dil partnerliği
İnternetten Skype veya benzeri bir sistemle sohbet edebileceğiniz yabancı arkadaşlar bulabilirsiniz. Bu arkadaşları bulabileceğiniz web sitelerinin tipik bir örneği Italki.com. Google’da “language partner”, “language exchange” diye taratırsanız benzer web siteleri bulabilirsiniz.
Couchsurfinghttp://www.couchsurfing.org/
Evde boş bir yatağınız veya odanız varsa bu sistem sizin için ideal. Sisteme kayıt yaptırdıktan sonra şehrinizi ziyaret edenler sizi sistemden görebilecek. Misafirinize karşı birkaç gün yatak vermekten başka bir sorumluluğunuz yok, ama onu biraz gezdirir, sohbet ederseniz ikiniz için de daha eğlenceli olur. Bu sistemi siz de yurtdışına seyahat ederken kullanabilirsiniz. Gerisi biraz harçlık ve ucuz bir uçak biletine kalıyor. Ucuz uçak biletini de başka bir yazıda ele alırız. Benzer diğer sistemler için http://en.wikipedia.org/wiki/Hospitality_service adresindeki linkleri inceleyebilirsiniz.
Önlemler: Güneşten kaçınmak, güneş kremi, şapka, eldiven
Güneş ışığı cildi yaşlandıran faktörlerin en önemlisidir. Güneşlenmek için saat 10-16 dışında kalan saatler seçilmeli, güneşe çıkılırken A ve B tipi ultraviyole ışınlarından koruyan en az 15 faktörlü bir güneş kremi seçilmelidir. Güneşli havalarda şapka, ayrılmaz bir aksesuarınız olmalıdır. Kadınlarda el sırtı ve ön kol, güneşe en sık maruz kalan ve kırıştığında yaşlanmış izlenimi veren bölgelerdir. Özellikle araba kullanan kadınlarda eldiven kullanımını hararetle öneriyorum.
2- Sigara
Önlemler: Bırakın, bırakamazsanız azaltın
Sigara, kılcal damarlardaki dolaşımı bozarak ve vücuttaki C vitaminini tüketerek cildin kırışmasına ve kurumasına neden olur. Sigarayı bırakın, bırakamazsanız azaltın ve C vitamininden zengin beslenin.
3-Şeker ve nişasta
Önlemler: Şekerli içeceklerden ve yiyeceklerden, rafine unla yapılmış ekmek ve hamur işlerinden uzak durun
İnsan vücudu rafine şeker ve rafine una yabancıdır. Bunlar metabolizmanızı kötü etkiler. Dolaşımı bozar, kırışıklıklara neden olur. Cilt kalitesinde genel bir bozulma yapar ve alerjik cilt rahatsızlıklarını, akneyi artırır.
4- Alkol
Önlemler: Az için
Alkol, cilt yüzeyine giden kan akımını artırır ve kılcal damarları genişletir. Uzun vadede damar yapısını bozarak ciltte istenmeyen görünümler oluşturur. Alkol içmeyin veya az için. Vücudunuzun en az zarar göreceği miktar, günde bir kadeh şarap, bir bira veya bir duble rakı düzeyindedir.
Dengesiz ve düzensiz beslenme cildin büyük düşmanlarından birisidir. Düzenli olarak mevsimlik meyve ve sebzelerden tüketin. Proteinden zengin yiyecekleri ihmal etmeyin. Günde en az 20 gram (bir çorba kaşığı) zeytinyağı tüketmenizin cildinize büyük faydası vardır.
6- Düzensiz uyku
Önlemler: Kendi yapınıza göre yeterli ve düzenli uyuyun
Kişiye göre değişmekle birlikte günde 6-8 saat uyumanız, bunu da düzenli ve makul saatlerde yapmanız gerekir.
7- Susuzluk
Önlemler: Günde en az 2-3 litre su için
Su, hayattır. Metabolizmanızın düzenli çalışması, cildinize zarar veren toksinlerin atılması için su içmelisiniz. Günde 2-3 litre su içmezseniz cildiniz de kurur.
Soğuk hava, cilt dolaşımını bozar, kuruma ve çatlamalara neden olur. Nemlendirici kremler ve eldivenle bunu bir nebze önleyebilirsiniz.
9- Stres
Önlemler: Stres giderici egzersizler, doğa ile baş başa kalmak.
Stres deriye giden kan akımını azaltır, ayrıca kaşlarını çatma ve alnını kırıştırma alışkanlığı olanlarda bu kırışıklıklar belirginleşir. Gereksiz streslerden kaçının. Yoga, tai-chi, meditasyon gibi egzersizler, şehir yaşamından uzaklaşıp doğa ile baş başa kalmak stresinizi azaltır.
10- Fiziksel tembellik
Önlemler: Hiçbir şey yapamıyorsanız günde yarım saat yürüyün.
Markete gitmek ve televizyonun uzaktan kumandasının düğmesine basmak gibi hareketlerle yetiniyorsanız, kan dolaşımınız bozulur ve cildiniz de bundan etkilenir. En azından günde yarım saat tempolu yürüyüş yapmak dolaşımınızı düzenleyecektir.
Japonya gezimin son durağı Kamakura’ya gidişimin özel bir sebebi var. Çocukken, daha okuma yazma bile bilmezken evimizde bir kitap dikkatimi çekmişti. “Bugünkü Japonya” isimli bu kitap, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitiren babama öğrenci iken Japon Hocası tarafından hediye edilmişti. Bu kitapta tam sayfa bir Buda heykeli fotoğrafı vardı ve çocuk aklımla bu kocaman heykeli yakından görmenin nasıl bir şey olduğunu merak eder dururdum. İşte o heykel Kamakura’daymış.
Kamakura, Tokyo’nun güneyinde, trenle yaklaşık bir saat süren Japon tarihinde önemi olan bir şehir. Onikinci yüzyıldan başlayarak zaman zaman politik ve askeri merkez olarak kullanılmış. Şehirde çok sayıda tarihi tapınak mevcut. Kamakura’da yılın çeşitli dönemlerinde yapılan çok sayıda tören ve festival var.
İstasyondan indikten sonra ilk olarak Tsurugaoka Hachimangu Tapınağına gittim. Kamakura’nın en önemli Shinto tapınağı olarak bilinen bu tapınak 1063 yılında deniz kenarında yapılıp 1191 yılında şimdiki yerine taşınmış, 1828 yılında şimdiki halini almış. Aslında birçok tapınaktan oluşuyor ve bu tapınakların da ayrı ayrı isimleri var. Tapınağın ön tarafında geniş bir bahçe ve iki iri yapay göl var. Hongu ismindeki en büyük tapınağa geniş, 60 basamaklı bir merdivenden çıkılıyor. Çoğunluğu Japon olmak üzere kalabalık bir ziyaretçi kitlesi dikkati çekiyor. Tapınak, detaylı işçiliği ve türün en iyi örneklerinden birisi olması nedeniyle ziyaret edilmeye değer. İçindeki küçük bir müze de ziyaret edilebiliyor.
Büyük Buda’yı görmek üzere yola koyuldum. Kamakura’nın sokaklarını dolaşmak zevkli. Çok katlı binalar az, yerel halka hizmet veren çeşitli dükkanlar yanı sıra hediyelik eşya satan dükkanlar da var. Bir yol kavşağında yan yana dizilmiş altı Jizo heykelini gördüm. Kamakura’da altılı Jizo heykelleri yapma adeti varmış. Bunlar kayıp ruhların huzura ermesinin altı aşamasını temsil ediyormuş.
Büyük Buda’nın bulunduğu Kotokuin tapınağına vardım. Büyük Buda (Kamakura Daibutsu) 13,35 metre yüksekliğinde ve Japonya’nın ikinci büyük Buda heykeli. En büyüğü Nara’da Todaji Tapınağı‘nda. Büyük Buda 1252 yılında yapılmış. Aslında bir tapınağın içindeymiş. Tapınak bir fırtınada yıkılınca yenisini yapmışlar fakat bu da başka bir doğa felaketi nedeniyle yıkılmış. Daha sonra tapınak defalarca yapılmış ve defalarca fırtınalar ve tsunamiler tarafından yıkılmış. En sonunda 1495 yılında heykelin açık havada kalmasına karar vermişler ve hala da açık havada duruyor. Heykelin içine küçük bir ücret karşılığı girilebiliyor. Çevrede çok sayıda ziyaretçi var ve bunlardan bir kısmı heykelin karşısına geçip dualar ederken bir kısmı da heykelle birlikte fotoğraf çektiriyor.
İstasyona dönerken “Arkadaş” isimli bir Türk lokantasına rastladım. Vaktim olmadığı için uğrayamadım ama nasıl bir yer olduğunu hala merak ederim. Bu lokanta 17 yıl önce bir Japon’la evli bir Türk erkeği tarafından açılmış. Patron futbola çok meraklıymış ve kocaman bir plazmada sürekli futbol maçları gösterilirmiş. Tipik Türk yemeklerinin yanı sıra Efes Pilsen ve Yeni Rakı da bulunurmuş. Bazı günler dansöz çıkar ve göbek dansı yaparmış. Bunu duyduğumda, “Hay Allah, nasıl Türkiye’den dansöz getirip götürüyor? Çok Masraflı olmuyor mu?” diye düşündüm ama İnternette araştırdığımda Arkadaş’ta dans eden Japon dansözlere ait fotoğraflar buldum. Nasıl dans ediyorlar bilmiyorum ama Japon kadınlarına dansöz kıyafetinin yakışıp yakışmadığını merak ediyorsanız http://www.belly.co.jp/event.html adresindeki fotoğraflara bir göz atın derim. Lokantanın web adresi; http://www.arkadas-kamakura.com/
29 Kasım 2009’da Tokyo’nun 125 km kuzeyinde, tarihi yapılarıyla ünlü Nikko kentine gitmeyi planlamıştım, ancak Pazar günleri bölgenin aşırı kalabalık olduğunu öğrendim. Hava durumunda o günün yağmurlu olacağı bilgisini de alınca Tokyo’da kalıp alternatif bir gezi yapmaya karar verdim. Kısa bir incelemeden sonra kendime hedef olarak Doğu İmparatorluk Bahçeleri’ni (Kokyo Higashi Gyoen) seçtim ve yola koyuldum. Bu bahçe aslında 17. yüzyılda Edo kalesi olarak yapılmış ve Shogun Tokugawa burada oturuyormuş. Japon tarihinin en yüksek kale kulesi 1638 yılında kalenin bir parçası olarak tamamlanmış ve 1657’de büyük bir yangında yanmış. Yerine tekrar yapılmamış ama temelleri hala duruyor. Çevresi Japon bahçesi olarak düzenlenen kale kalıntıları doğrudan İmparatorluğa bağlı ve park olarak kullanılıyor. Buradaki Japon Bahçesinin ismi Ninomaru. Japon bahçeleri genelde belediyelere bağlı ama böyle tarihi önemi olan Kyoto ve Tokyo’daki birkaç bahçe İmparatorluğa bağlı.
Bahçenin kapısından girerken bir tuhaflık hissetim. Etraf kalabalıktı ve çok sayıda polis vardı. Biraz ilerledikten sonra, insanların parkın ortasından geçen bir yolun iki tarafına dizildiklerini ve bir şey beklediklerini gördüm. Kalabalığın arasında biraz daha ilerledim, derken sürpriz! İmparator ve İmparatoriçe’yi gördüm. Modern ve sade, oldukça şık giyinmiş bu yaşlı çift çevreye el sallayarak sempatik gülücükler dağıtıyorlardı. Her ikisi de güler yüzlü, mütevazı ve zarifti. Çevredeki Japonların davranışlarından bu insanları gerçekten sevdikleri açıkça belli oluyordu. Şakası yok, Şinto inancına göre İmparator Tanrı’nın torunudur ve Japonya’da çok saygı görür. Bizdeki kerameti kendinden menkul yöneticilerin kasılmaları ve insanları aşağılamaları aklıma geldi ve acı acı gülümsedim. Polislerin halka davranışı son derece dikkatli, sevecen ve ilgiliydi. Yere çömelip kollarını çember yapmış bir polis gördüm, kollarının arasında kesilmiş bir ağaç kökü vardı ve insanlar kalabalıkta görmeyip dizlerini bacaklarını kütüğe çarpar diye öylece bekliyordu. Diğer bir polis halkın önündeydi ve görüş açılarını kapatmamak için yere çömelmişti.
Birazdan iki tane atlı araba belirdi. Arabalar, atları ve sürücüleri son derce süslüydü ve tarih kokuyordu. Bu arabalar 1928 yılında yapılmış. Bundan 20 yıl önce İmparator’un taç giyme töreninden sonra törenin bir parçası olarak İmparator ve İmparatoriçe bu arabalardan birer tanesine binerek Ise Tapınağı’na gitmişler. Olayın yıldönümünü kutlamak üzere arabalar orada resmi geçit yapıyormuş. Bu şanslı kardeşiniz de İmparatorun tahta çıkışının 20. yılını kutlama törenlerine bilmeden katılmış oldu.
Tören bitince kalabalık dağıldı. Ben de parkı gezmeye koyuldum. Şanslı günümmüş, Kasım ayında açmış bir kiraz ağacı gördüm. Sonra bir banka oturdum ve fotoğraf makinemin küçük monitöründen İmparatorun fotoğraflarına baktım. Tam o sırada birisi İngilizce olarak “İmparatorun fotoğrafını çekebildin mi?” dedi. Kafamı kaldırdığımda 35-40 yaşlarında beyaz bir adam gördüm. Adam yanıma geldi ve kendini tanıttı. Amerikalıymış, Tokyo’yu hep merak edermiş onun için gelmiş. Nereli olduğumu sordu, Türk olduğumu söyleyince şaşırdı. Ben çok gezerim ama pek Türk gezgin görmem dedi. Bir önceki yıl Türkiye’deymiş. İstanbul’u, Bodrum ve Marmaris’i gezmiş. Biraz Türkiye’den konuştuk. Kendisine Antalya ve Doğu Karadeniz’i de ziyaret etmesini önerdim. İlginçtir, Tokyo’yu iş çıkış saatlerindeki kalabalık ve koşuşturma halleri ile İstanbul’a benzettiğini söyledi.
Harajuku
Cosplay merkezi olarak bilinen bu semt lise ve üniversite çağındaki gençlerin en sevdiği yer olarak biliniyor. Hafta sonları cosplay denen tarzda giyinmiş gençlerin toplandığı bir yer. Sıradışı giyim mağazaları ile dikkati çekiyor. Bu mağazalar Takeshita Caddesi ve civarında toplanmış durumda. Japonya’nın moda trendlerinin bu caddeden doğduğu söylenir. Bu caddede Daiso isimli bir 100 yen dükkanı da var.
Harajuku’daki diğer bir meşhur cadde, Omotesando. Yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki bu caddede çeşitli mağazalar, alışveriş merkezleri, kafeler ve lokantalar var. Oriental Bazaar isimli dört katlı mağazada Japonya’ya özgü hediyelik eşyalar var. Kiddy Land isimli altı katlı mağazada ise sadece oyuncak satılıyor.
Rikugien Bahçesi
Bu bahçe 1702 yılında, şiirlerde anlatılan 88 manzarayı temsil etmek üzere yapılmış. Merkezinde iri bir yapay göl bulunan hayli büyük bir bahçe. Bahçede çeşitli türlerde yabani kuşlar yaşıyor. Bahçeyi tam olarak gezmek bir saat sürüyor. Bir de fotoğraf çekecekseniz bu süre daha da uzuyor.
Koishikawa Korakuen Bahçesi
Çin ve Japonya’daki meşhur manzaraların minyatür hallerini içeren 1629 yılında yapılmış bir bahçe. Bahçenin en güzel zamanının Kasım’ın ikinci yarısı olduğu söyleniyor. Gezmek bir saat sürüyor.
Sanıyorum dünyanın en büyük balık pazarı. Bu kadar deniz ürünü seven bir milletin 17 milyon tanesini, bir de benim gibi turistleri beslemek üzere kurulmuş. Bu pazarda envayi çeşit balık, kabuklu, yumuşakça, denizden babam çıksa var ve günde 2000 ton deniz ürünü satılıyor. Pazarın assolisti ise ton balığı. Ton balığı, 800 kiloya kadar ulaşabilen dev bir balık ve esas özelliği ise suşinin en iyisinin ton balığının karın bölgesinden yapılması. Ton balığı stokları, artık sonuna doğru yaklaşıyor ve tüketimin bu şekilde sürmesi mümkün görünmüyor. Çeşitli çevre örgütleri ton balığının soyunun tükenmemesi için avın kısıtlanmasını istiyor.
İnsanoğlu, pek çok balığı çiftlikte rahatlıkla üretmesine rağmen en önemli balığı çiftlikte üretmekte çok zorlanıyor. Ton balığını, bildiğim kadarı ile sadece Japonlar ve Avustralyalılar üretebiliyor. Dünyanın diğer bölgelerinde, örneğin Türkiye’de yavrular vahşi doğadan yakalanıp çiftlikte büyütülüyor. Bu iş için tasarlanmış özel balıkçı gemileri Akdeniz’e çıkarak yavru ton balıklarını kocaman ağların içine hapsediyor ve çekip getirerek büyüyecekleri çiftliklere getiriyor. Yavru dediysem sizi yanıltmasın, bunlar birkaç kilo çeken iri balıklar ama çiftlikte 600 kilo civarına gelene kadar besleniyorlar. Hasat zamanı geldiğinde soğutuculu bir gemi geliyor ve balıklar tüfekle vurularak bu gemilere alınıyorlar ve dondurularak gidecekleri yere, çoğu zaman Japonya’ya götürülüyorlar. Ton balığı etinin kilosunun Türkiye’den çıkışının 60 dolar civarında olduğu söyleniyor. Tsujiki marketteki açık artırmada ton balığının türü, nerede yakalandığı, mevsim gibi faktörler balığın fiyatını etkiliyor. 2010 yılı başında 232 kiloluk bir ton balığı 175000 dolara satılarak bir rekor kırıldı. Bu balığın kilosu yaklaşık 1100 liraya geliyor.
Sabah saat 5 civarı ton balığı açık artırması yapılıyor ve bu turistler için hayli ilginç bir olay. Eskiden belli kurallara uymak şartıyla bu olayı izlemek mümkündü ama çok sayıda turistin ortalığı karmakarışık etmesi sebebi ile artık günde 140 kişinin açık artırmayı seyretmesine izin veriliyor. Bunun için saat 4.30’da pazarın enformasyon merkezine başvurmak gerekiyor. Pazarın iç taraflarındaki toptancılar bölgesine saat 9’a kadar sözünü ettiğim 140 kişiden başka kimse giremiyor. Toptancı bölgesinin dışındaki bölgeleri gezmek her zaman serbest, buralarda perakendeci dükkanlar ve iyi lokantalar da var.
Hama Rikyu Parkı ve tekne gezintisi
Bir zamanlar bir güçlü bir asilzadenin evinin bahçesi olarak yapılan bu park, Tokyo’nun en ilgi çeken parklarından birisi. Hemen çevresinde Shiodome semti var. Bu semt, son derece modern ve yüksek gökdelenlerle dolu. Geleneksel Japon bahçesi olarak tasarlanmış parkın arka planındaki dev gökdelenlerle birlikte görüntüsü ilginç bir tezat oluşturuyor. Parkın içinde bir yapay göl, çayevi, koruluk gibi bir Japon bahçesine özgü unsurlar yanı sıra eskiden ördek avı için kullanılan tuzaklar ve siperler mevcut. Bir kenarı Tokyo körfezine bakan parkta Tokyo’nun tek deniz suyu içeren yapay gölü bulunuyor ve gölün içinde deniz balıkları bulunuyor. Parkın kenarındaki bir iskeleden kalkan teknelerle gezinti yapılabiliyor. Buradan Asakusa’ya tekneyle gitmeyi öneririm. Tabii Asakusa’dan da Hama Rikyu Parkı’na tekne ile ulaşım var.
Tekne Sumida Nehri’nden gidiyor ve çevrede Tokyo manzaraları eşliğinde, köprülerin altından geçerek bir yolculuk yapıyorsunuz. Nehirde ilginç tekneler olduğu gibi teknede de ilginç insanlar oluyor. Yolculuğun sonuna doğru bir bira bardağına benzeyen Asahi Biraları’nın merkez binası da yakından görülebiliyor.
Asakusa
Asakusa, Tokyo’nun en eski mahallelerinden biri ve ikinci dünya savaşından önce pek çok eğlence yeri ve kabuki tiyatrolarının olduğu bölgeymiş. Bombardımanda bunların çoğu tahrip olmuş ve şehir yeniden yapılanırken Asakusa’nın önemi azalmış. Günümüzde meşhur bir Budist tapınağı olan Sensoji tapınağı ve tapınağa giderken kullanılan Nakamise Caddesi’nden dolayı çok ziyaret edilen bir yer.
Nakamise Caddesi’nin hemen başında Kaminarimon (Kaminari Kapısı) var. Bu kapı 1000 yaşından daha yaşlı ve Asakusa’nın simgesi. Cadde, yaklaşık 200 metre uzunluğunda. Her iki tarafında yiyecek satıcıları ve hediyelik eşya dükkanları var. Bu cadde yüzyıllardır aynı tip dükkanları barındırmış.
Nakamise caddesi bittiğinde Sensoji tapınağından önce Hozomon (Hozo Kapısı) ile karşılaşıyorsunuz. Kapının üzerinde dev Japon fenerleri ve Buda’nın sandaletlerini temsil eden dev sandaletler asılı.
Sensoji Tapınağı yedinci yüzyılda yapılmış ve Tokyo’nun en eski tapınağı. İkinci dünya savaşında ağır hasar görüp aslına sadık olarak tekrar yapılmış. Tapınağın hemen yanında Beş Katlı Pagoda var.
Tokyo bir alışveriş cenneti. Dev bir ekonominin en zengin 17 milyon insanının yaşadığı bir şehir için aksi düşünülemez herhalde. Bu kentte istediğiniz her şey var, ama özellikle elektronik, oyuncak ve giyim açısından çok zengin. Geleneksel dükkanların yer aldığı çarşılar, yol kenarlarındaki mağazalar yanı sıra dev mağazalar hayli çok sayıda. Altı katlı bir oyuncak mağazası, dört katlı bir hediyelik eşya mağazası veya sekiz katlı bir kadın giyimi mağazasına rastlamak her an mümkün. Tokyo’nun ilginç bir mağaza türü de 100 yen mağazaları. Bu mağazalarda ne alırsan al 105 yen. Adına bakıp da benim gibi kasada 100 yen ödemeye kalkmayın, mağazalar 100 yen mağazası ama içindekiler 105 yen. Bu mağazalardan bazıları 40-50 metrekare büyüklüğünde, ama birkaç katlı olan ve içinde süpermarket gibi departmanları olan 100 yen mağazaları da mevcut. Bunlardan Daiso benim en çok beğendiğim 100 yen mağazası oldu. İçinde mutfak eşyasından yiyeceğe, oyuncaktan takıya kadar bol çeşit var.
Giyim açısından da çok zengin olan şehirde geleneksel giysiler satan yerler yanı sıra Uzakdoğu stilinde daha modern giysiler satan mağazalar da var. Orta yaş ve üstüne hitap eden mağazalarda modern ve sade, beyaz, siyah, gri ve pastel renklerde giysiler mevcut ama gençlere hitap eden mağazalarda daha çılgın giysiler de rahatlıkla bulunuyor. Çılgın giysi satan dükkanlar daha çok Harajuku semtinde bulunuyor. Bu semt, cosplay giysileri açısından da herhalde dünyanın merkezi.
Masaj
Tüm Uzakdoğu’da olduğu gibi Japonya’da da masaj geleneklerin bir parçası. Japonya’ya özgü shiatsu masajı yaptırmak için kesenin ağzını açmak gerekiyor. Daha ekonomik bir çözüm ise Tayland masajı yaptırmak. Japonya’da kaçak veya yasal olarak çalışan çok sayıda Taylandlı var ve neredeyse her köşe başında bir Tayland masajı salonu mevcut. Bu salonlardan bazı semtlerde ve ara sokakta olanları masajın yanı sıra bazı dünyevi zevkleri de portföylerine katmışlar. Masaj amaçlı masaj salonları ise Türkiye standartlarına göre pahalı, ancak yüksek kalitede bir hizmet veriyorlar.
Roppongi, gece hayatı, seks
Tokyo’nun Roppongi semti gece hayatı ile ünlü. Japonya’ya gelen yabancıların gece hayatını yaşamak için seçtikleri bir numaralı bölge. Bu semtte çok sayıda Japon da bulunuyor ama Japonların gittiği başka semtlerde eğlence mekanları da mevcut. Roppongi’de barlar, canlı müzik, club denilen içkili mekanlar, konsomatris benzeri kızlarla içki içilip eğlenilecek yerler, cinsel fantezilerin gerçekleştirildiği mekanlar, masaj salonları mevcut. Roppongi’nin sokaklarındaki siyahlar meşhur. Bunlar, iri yarı İngilizce konuşan Afrikalı veya Amerikalılar ve işleri sokaktan geçen turistleri barlara sokup komisyon almak. Bunlar son derece rahatsız edici, ısrarcı ve laftan anlamayan tipler. Eğer kanıp da götürdükleri yerlere giderseniz size eşlik eden güzel bir kızla birkaç içki içip yüklü bir hesap ödemeniz çok muhtemel. Bu siyahlardan bir tanesine elimdeki fotoğraf makinesini gösterip İngilizce olarak ben gazeteciyim buraya fotoğraf çekmeye geldim dedim ve hemen kayboldu. Diğer bir tanesi daha ısrarcı çıktı, ne dediysem adamdan kurtulamadım. Sonunda Japonca konuştum ve o da anında kayboldu.
Tokyo’da ve özellikle Roppongi’de burada detaylarını yazmak istemediğim cinsel fanteziler olan mekanlar olduğu söylenir. Bu bölgede cüzdanınız şişkinse aklı almaz, hatta bazılarına iğrenç gelebilecek eğlenceler yaşamak mümkün. Bu eğlencelerin on bin dolar gibi maliyetlere ulaşması da görülmedik bir durum değil.
Roppongi yabancıların gittiği yer ama bunun dışında Tokyo’nun çeşitli yerlerinde çeşitli mekanlar mevcut. Bunlardan en bilineni Shinjuku semti ve bu semtteki Kabukicho denilen bir bölge. Roppongi Shinjuku’ya göre daha turistik bir bölge, ben daha Japon karakterli olan Shinjuku bölgesini görmenizi öneririm. Roppongi ve Shinjuku dışındaki yerleri bulmak bir yabancı için zor. Bu mekanlardan bazılarının web sayfası da var, ama bu web sayfalarının çoğu Japonca. Japonya’da fuhuş kanuni olarak yasak. Aslında fuhuş ile kastedilen normal cinsel ilişki ama diğer eylemler hukuken yasak değil. Örneğin oral seks hizmeti verildiği açıkça belirtilen pink salon isimli işletmeler var. Kimi zaman verilen cinsel hizmetler yazılı olarak üstü kapalı şekilde ifade ediliyor. Örneğin, bir eskort servisi hizmetlerini şu şekilde anlatıyor; “Kızlarımızdan birisini seçtikten sonra iki saatlik eskort ücretini ödeyip aşk oteline gidersiniz. Otel ücreti size aittir. Kızımız sizi duşa sokup kendi elleri ile yıkar. Bundan sonra olacaklar iki yetişkin insanın arasında olabilecek şeylerdir ve firmamız olup bitecek olaylarla detaylı bir bilgi sahibi değildir. Kızlarımızın son derece kibar ve temiz olduğunu ve bir erkeği nasıl rahatlatacaklarını bildiklerini hatırlatmak isteriz.” Böyle bir servisin ücreti 400 dolar civarında ve bu sektörde çalışan kızların küçük bir kısmının üniversite öğrencileri ve evli kadınlar olduğu söylenir.
Roppongi dışındaki yerlerin çoğuna beyazları almıyorlar. Bunların kapısında Japon standartlarına göre ızbandut gibi adamlar bekliyor ve bildikleri tek İngilizce ifade “Only for Japanese” (Yalnız Japonlar içindir). Bunun sebebi bir rivayete göre Japonların atmosferi bozacak yabancıları orada istememesi, ama diğer bir rivayete göre Japon erkeklerinde küçük penis kompleksi olduğu için yabancılarla kıyaslanmak istemezlermiş.
Eskiden fuhuş yapılan yerlere Türk hamamı (Toruko-buro) denirmiş. Geçmişte bir tarihte Türk Büyükelçiliği Japon resmi makamları nezdinde girişimde bulunarak bu ismin değiştirilmesini istemiş. Artık bu tür yerlere soapland (sōpurando) deniyor. Kadınlara hizmet veren sōpurandolar da varmış. Bunun dışında yetişkin eğlencelerine yönelik olarak “esute”, “pink salon”, “image club” isimli işletme türleri var. Fuhuş sektöründe çalışan kadınların önemli bir kısmı Japon olmayan Asyalı kadınlar, en başta Çinli ve Taylandlılar. Bunun dışında Tayvanlı, Koreli ve Ruslar da mevcut.
Bazı masaj salonları da erotik servisler veriyor. Özellikle Tayland masaj salonlarının ara sokakta, gözden uzakta olanları bu tip olabiliyor. Bu salonlardan bazılarının kapısının önünde masör kızlar bekleşiyor ve gelip geçen erkeklerden gözlerine kestirdiklerine yaklaşarak masaj yapmayı teklif ediyorlar. Bu salonlarda yaygın bir uygulama “happy end”, yani masaj sonunda elle yaptıkları özel bir masaj tipi. Diğer bir hizmetleri de prostat masajı olup özel bir fiyat tarifesine bağlı.