Kategoriler
Japonya gezi notları

Japon Kültür Sözlüğü

Anime: Japon stili çizgi film.

Arhat: Ermiş, aziz. Buda’nın 16 öğrencisine verilen isim (16 Arhat). Budizmin yayılmasında önemli rol oynadıkları düşünülür.

Bodhisattva (Japonca Bosatsu): Kendini tüm duyarlı canlılar nirvanaya erene kadar onları aydınlatmaya adamış kişidir. Çin ve Japonya’da yaygın olan Mahayana Budizmi’nde sekiz büyük Bodhisattva’dan söz edilir.

Cosplay: Anime, manga ve fantastik kurgu karakterlerinden esinlenerek giyim, makyaj, peruk, aksesuar ve davranışlarla sanal karakterlerin haline bürünme hobisi. Costume play. Bu hobiyi yapanlara cosplayer denir. Tokyo’da Harajuku semtinde, özellikle Pazar günleri çok miktarda cosplayer toplanır. Cosplayerlar Japonya ve diğer ülkelerde cosplay partileri ile bir araya gelirler.

Gaijin: Yabancı. Japon olmayan. Biraz kaba bir anlam taşır.

Jinja: Şinto tapınağı. İngilizce Shinto shrine denir.

Jizō: Ojizō-sama.

Kami: Şinto dinine göre çevrede var olan ruhlar. Bir dağ, akarsu, kayanın kamisi olabileceği gibi ölen kişiler de kamiye dönüşebilir.

Kannon: Genellikle kadın görünümünde olan, Merhamet Tanrıçası olarak da adlandırılan Bodhisattva’dır. Çince Guan Yin olarak bilinir, Kannon ismi de bu sözcükten gelmektedir. Bir görüşe göre orijinalinde erkek olan Sanskritçe Avalokiteśvara diye bilinen bir Bodhisatva’dan gelmektedir, başka bir görüşe göre Taoculukta var olan eski bir tanrıçanın Budizme uyarlanmış halidir. Japonya’da en sevilen Bodhisattva’lardan birisidir. Huzur içinde meditasyon yapan, çok sayıda kolu olan kadın heykellerle temsil edilir. Efsaneye göre insanlara yardım edebilmesi için kendisine bin tane kol verilmiştir.

Kannon heykeli, Shosha Dağı.
Kannon heykeli, Shosha Dağı.

Kombu: Bir tür deniz yosunu. Çiğ yenebildiği gibi kurutulmuş şekilde ve turşu olarak da satılır. Pek çok Japon çorbasında bulunur.

Manga: Japon stili çizgi-roman

Ojizō-sama: Japonya’da sık sık göreceğiniz, acaba bunlara neden kırmızı önlük giydiriyorlar diye kendinize soracağınız heykeller Jizō’dur. Japonya’daki en popüler bodhisattvalardan birisidir. Genellikle saygı belirten O öneki ve sama soneki ile birlikte Ojizō-sama olarak kullanılır.

Hint kökenli (Ksitigarbha) olmakla birlikte Japonya’da biraz daha farklı yorumlanır. Seyahat edenlerin koruyucusu olduğu için yol kenarlarında ve kavşaklarda Jizō heykelleri sıkı sık görülür, ancak daha yaygın olarak çocukların koruyucusu olduğuna inanılır. Eski zamanlarda, ana babasından önce ölen çocuklara yol göstermesi ve onları koruması için ölen çocuğun mama önlüğünün heykellere giydirilmesi ile başlayan gelenek, günümüzde Jizō’lara kırmızı önlükler, kimi zaman başlıklar giydirmek şeklinde sistematik hale gelmiştir. Mezarlıklarda kırmızı önlükler giydirilmiş çok sayıda küçük Jizo heykeline rastlanabilir. Bunlar, ölen çocukların anısına dikilmişlerdir. Son 30 yılda düşükler için de mezarlıklara Jizō heykelleri konulmaktadır. Mezarlıklardan başka tapınakların çevresinde veya şehrin herhangi bir yerinde rastlayabilirsiniz.

Onigiri: Pirinç köftesi. Pirincin balık veya başka bir yiyecekle birlikte yosuna sarıldığı, oval veya üçgen şekilli yiyecek. Sushiye benzer, ancak pirincin hazırlanması sırasında sirke kullanılmaz. Japonya’da marketlerde ve büfelerde çok satılan, sevilen bir yiyecektir.

Otera: Budist tapınağı.

Pagoda: Birkaç katlı, ince uzun yapılardır. Genellikle budist tapınaklarının yakınlarına yapılır. Kalınca bir kule gibidir.

Rāmen: Bir tür erişte çorbası. Çin kökenlidir, et-kemik veya balık suyuna yapılır. Çeşitli sebzeler, etler, yumurta konabilir. Marketlerde satılan hazır formları çok tüketilir. Üzerine kaynar su koyup birkaç dakika beklendiğinde hazır hale gelir.

Sake: O-sake diye de biline pirinç rakısı. Genellikle 18-20 derece alkol içerir. İçimi yumuşak bir içki değildir. Bizim kahve fincanı boyutlarında küçük porselen kadehlerle içilir.

Sakura: Kiraz çiçeği

Shinkansen: Hızlı şehirlerarası tren.

Shogun: Başkomutan. Japon tarihinde kimi zaman diktatör gibi tüm politik yetkileri elinde tutan Shogun’lar olmuştur. Shogunluk dönemlerinde İmparator’un sembolik önemi olurdu. Günümüzde de başbakana gayri resmi olarak Shogun dendiği olur.

Soba: Karabuğday unu ile buğday unu karışımından yapılan bir tür eriştenin çorbasıdır. Mevsime göre sıcak veya soğuk yenebilir

Surimi: Balık etinin yengeç veya ıstakoz eti tadı ve dokusu verilmek üzere işlenmesi ile elde edilen yiyecek.

Sushi: Pirinç sirkesi ile hazırlanmış pirincin küçük parçalar halinde balık, diğer deniz ürünleri veya sebzeler ile servis edildiği Japon yemeği. Kullanılan balığın çiğ olması ayırt edici özelliklerinden birisidir. Japonya’da en çok nigirizushi türü tüketilir. Bu tip sushide bir pirinç köftesinin üzerine bir dilim çiğ balık veya başka malzeme konur. Bizde daha çok bilinen türü ise makizushidir. Bu tür sushiyi yaparken preslenmiş yosun tabakasının üstüne pişirilmiş pirinç tabakası yayılır. Ortaya ise çiğ balık veya diğer malzeme konularak yosun-pirinç tabakası yuvarlanır ve dilimlenir. Dışında yosun, ortada pirinç ve merkezde balık olan yuvarlak şekilli parçalar ortaya çıkar. Bir de içinde yosun, dışında pirinç olan türler vardır ki, bu tarz Amerika kökenlidir (California roll vb.) ve Japonya’da pek tüketilmez. Japonya’da bir sushi barda balık, deniz ürünü ve sebzelerden oluşan 30-40 çeşit sushi bulunur. Sushi genellikle wasabi ve zencefil turşusu ile birlikte yenir.

Teppanyaki: Alttan ısıtılan düz sac üzerinde pişirilen yemeklerin genel adıdır. Et, karides, kabuklu deniz ürünleri, tavuk ve bunların yanında sebzeler pişirilebilir. Yemek, müşterinin önünde kısa sürede pişirilir, bu sırada aşçı elindeki spatula ve bıçaklarla adeta bir gösteri yapar. Japonya’da daha çok turistik otel ve lokantalarda yapılır ve fiyatı dolgundur.

Tōfu: Soya fasulyesi sütünün kimyasal etkenlerle pıhtılaştırılması ile elde edilen, görünümü beyaz peynire benzeyen bir yiyecektir. Kendi tadı ve kokusu çok hafif olduğu için tatlıdan tuzluya çeşitli yemeklerin içinde kullanılır. Besleyici değeri yüksek, hazmı kolaydır.

Udon: Bir tür makarna çorbası. Japon mutfağındaki en kalın makarna-erişte ile yapılır. Birçok türü vardır.

Ume: Japon eriği. Kayısıya benzeyen bir meyvedir. Taze meyve olarak yenebildiği gibi meyve suyu, turşu, sos, onigiri yapımında kullanılır. Umeshu, umeden yapılan sevilen bir içkidir.

Umeshu: Olgunlaşmamış umeden yapılan bir içkidir. Erik şarabı, erik rakısı veya erik likörü olarak bilinir. On-on beş derece alkol içerdiği için erik şarabı demek daha uygundur. Ekşi-tatlı, meyve aromalı, içimi kolay bir içkidir. Choya markasını tavsiye ederim.

Wasabi: Turpgillerden bir bitki ve bu bitkiden elde edilen acı-yakıcı, yeşil renkli baharattır. Aslında gerçek wasabi pahalı olduğu için Japonya’da çoğu yerde ve özellikle Japonya dışında bayırturpu, hardal ve gıda boyasından oluşan bir karışım wasabi yerine kullanılır.

Yakisoba: İnce bir tür makarnanın yağda kavrulup domuz eti ve çeşitli sebzelerle karıştırılması ile yapılır.

Yakitori: Tavuk veya sakatatlarından yapılan çöp şiş.

Kategoriler
Japonya gezi notları

Japon Yemekleri

Japon Mutfağı, dünyaca meşhur mutfaklardan birisi. Ana hatlarıyla Çin mutfağını andırıyor. Bol deniz ürünü, pirinç, sulu olarak yenen makarna-erişte türevleri mutfağa egemen unsurlar. Öte yandan, yenebilecek her şey bu mutfağa girebiliyor. Yemeklerde tatlı-tuzlu-acı ve ekşinin bir arada kullanımı yaygın. Acılar hafif acı, ekşi için sirke kullanımı yaygın. Yemeklerin çoğu hafif tatlı, tatlılar ise az şekerli ve hafif. Seyyar satıcılar çok yaygın. Küçük yerleşim merkezlerinde ve turistik bölgelerde arabalı seyyar satıcılar ve büfe tarzı küçük yiyecek satıcıları çok sayıda. Bu satıcılarda ızgaralardan tatlılara kadar çeşitli yiyecekler bulunuyor. Yemeklerin estetik görünümüne çok özen gösteriliyor. Yiyecekleri tabağı tıka basa doldurmadan estetik bir şekilde yerleştiriyorlar ve kırmızı ve yeşil renkleri kullanmayı çok seviyorlar. Yemek estetiği yönünden Japon Mutfağı bir ekol ve pek çok modern şefi de etkilemiş olan bir mutfak.

Sabah kahvaltılarında alıştığımız yiyeceklerden pek yok. Zeytin ve peynir Japonya’da pek az biliniyor, hatta hiç zeytin görmedim. Pirinç ve tuzlanmış balık yanı sıra yosun çorbası gibi çeşitli çorbalar içilebiliyor. Ekmek çok az yerde var ve çoğu yemekte yemeğin yanına pilav yeniyor. Bu pilav iri taneli, birbirine yapışan pirinç tanelerinden oluşuyor ve yağsız. Bu sayede çubukla yenebiliyor. Pilavın tadı oldukça düz, biraz nişasta tadı geliyor ve hafif tatlı bir his veriyor. Çoğu lokantada pilav bir çanak içinde yemeğin yanında servis ediliyor ve pilavınız bitince lokantanın ortasında veya bir köşesinde kurulmuş olan elektrikli pilav makinesinden istediğiniz kadar pilav alabiliyorsunuz. Japon lokantalarının çoğunda çatal bulunmuyor. Servis sırasında çubuk ve eğer sulu bir şey yiyecekseniz porselen bir kaşık veriyorlar. Bundan dolayı eğer Japonya’ya gidecekseniz, çubukla yeme alıştırmaları yapmanızda fayda var. Çubukla yemenin çok iyi bir tarafı var, benim gibi sizin de eliniz alışık değilse bir süre sonra elinize bir ağrı giriyor ve böylece fazla yemek yememiş oluyorsunuz. Çorba türü yiyecekleri kaşıkla içmek gerekiyor, ancak içinde taneler varsa, örneğin ramen yerken hem çubuk hem kaşık kullanmak durumundasınız. Genel olarak çok sağlıklı bir mutfak, zaten sokakta yürüyen Japonların büyük çoğunluğunun zayıf veya orta kiloda olması, kadınların cildinin güzelliği ve 100 yaşını geçen çok sayıda insan bu durumun göstergeleri.

Açık büfe bir lokanta. Yiyeceklerin üzerinde fiyatları yazıyor ve istediğinizi seçiyorsunuz.
Açık büfe bir lokanta. Yiyeceklerin üzerinde fiyatları yazıyor ve istediğinizi seçiyorsunuz.

Tabi Japonya denince sushiden bahsetmeden geçmek olmaz. Herhalde en çok özleyeceğim yiyecektir. Dünyanın herhangi bir yerinde yediğiniz sushi Japonya’dakinin yerini tutmaz. Ne fark var derseniz, Japonya’da yurtdışındaki bir Japon lokantasında olduğu gibi sushi, tempura, sashimi, ramen ve balık ızgarayı aynı lokantada yiyemezsiniz. Hatta kimi zaman bir lokanta sadece fugu balığı pişiriyor olabilir. Bir sushi lokantasında da sadece sushi, belki bir-iki ek yiyecek olur. Usta, ömrünün son on yılını sadece sushi yaparak geçirmiştir ve balığı kesmesi, pirinci top top etmesi seyrine doyum olmayan bir sanattır. Sabah balık haline gidilip en taze ve lezzetli balıklar seçilir. Japonya’da en kaliteli balık sushi yapımında kullanılır. Önünüze gelen sushi ya sizin siparişiniz üzerine yapılıp otuz saniye içinde önünüze gelmiştir, ya da en fazla onbeş dakika önce yapılmıştır. Wasabi kalitesi yüksektir, yanına verilen sos ve turşular şiir gibidir ve en ilginci, cüzdanınızı boşaltmadan karnınızı doyurabilirsiniz. Gelmeden önceki akşam veda yemeği için gittiğim sushicide çatlayana kadar yiyip 30TL kadar bir para ödemiştim. Ortalama bir sushi lokantasında 10-20 çeşit balık sushisi ve diğer deniz ürünleri ile bazı sebzelerden yapılmış sushiler bulunur.

sushi-icin-baliklar

Tokyo Balık Pazarı yakınlarında bir sushi lokantası
Tokyo Balık Pazarı yakınlarında bir sushi lokantası

Japon mutfağını şekillendiren ana unsur Japonya’daki yaşam koşulları. Eski zamanlardan beri çoğu dağlık ve ormanlık olan adanın üzerinde kalabalık bir nüfus yaşamış ve az miktardaki verimli toprakta yoğun işçilik isteyen ama yüksek verimli pirinç gibi tarım ürünleri tercih edilmiş. Pirinç dışında meyvecilik sebzecilik de yapılıyor. Şalgam türü kök bitkileri çok tüketiliyor. Toprak azlığı ve çevredeki zengin okyanus nedeniyle ilgileri denize yönelmiş. Balık dışında kabuklular, yumuşakçalar ve yosun da çok tüketiliyor. Kırmızı et tüketimi ise az, fiyatları yüksek, zira mera olarak kullanılabilecek alanlar az. Yine de bir Japon tuhaflığı olarak Kobe bifteği denilen meşhur bir biftekleri var. Klasik müzik dinletilen, bira içirilen ve düzenli olarak masaj yapılan bu sığırların bifteği yumuşak olması ile meşhur ve çok yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Japonya’ya meyve sebze ithalatı çok kısıtlı ve hükümet iznine bağlı. Japonya’da zor koşullarda tarım yapıldığı için ithal edilen ucuz meyve sebzenin yerli üretimi yok etmesinden korkuluyor. Tarım ürünlerinde dışa bağlı olma konusunda çok temkinli davranan hükümet, ancak üretimin kuraklık ve benzeri nedenlerle sekteye uğradığı yıllarda dışalıma izin veriyor. Bu nedenle sebze ve meyve pahalı. O kadar ki, düğün hediyesi olarak kavun götürülmesi çok olağan.

Lokanta vitrinlerine yapma yiyecekler konulması çok yaygın. Bu yiyecekler genellikle aslına şaşılacak derecede benziyor. Bu iş bir endüstri haline gelmiş ve Tokyo’do yapma yiyecekler satan ve özel siparişle üreten dükkanların olduğu bir bölge varmış. Vakit bulup da bu dükkanları göremedim, artık bir daha sefere. Bu vitrinlerin iyi yönü, lokantada neler olduğunu hemen görebilmeniz, diğer iyi bir yönü de ismini bilmediğiniz yemekleri parmakla işaret ederek gösterebilmeniz.

Arashiyama'daki bir lokantanın vitrinindeki yapma yiyecekler.
Arashiyama’daki bir lokantanın vitrinindeki yapma yiyecekler.

Tabii ki Japonya’da yabancı mutfaklar da var. En sık göze çarpanları Amerikan tarzı fast food lokantaları ve İtalyan lokantaları. Çin, Tay, Kore lokantalarına da sık sık rastlanıyor. Tüm metropollerde olduğu gibi Tokyo’da da hemen her çeşit lokanta bulmak mümkün. Dönerci de rahatlıkla bulunabiliyor. Bu dönercilerin bazılarını Türkler, bazılarını Araplar işletiyor.

Lokantaların çoğunluğunda fiyatlar gayet makul. İstanbul’la kıyaslandığında daha ucuz diyebilirim. Küçük lokantalar, büfeler, seyyar satıcılarda 5-10 liraya karın doyurmak mümkün. Lokantaların çoğunda set menüler bulunuyor ve makul bir fiyata üç-dört çeşit yemek yiyebiliyorsunuz.

Asakusa'da bir lokantada set menü.
Asakusa’da bir lokantada set menü.
Ameyoko'da bir lokanta vitrini.
Ameyoko’da bir lokanta vitrini.

Bir Akdenizli için Japon yemekleri çok uygun değil ama değişik zevklere açıksanız kolayca uyum sağlanabilecek bir mutfak. Bizim damak tadımıza en uygun yiyecekler balık ızgaralar, sonu yaki ile biten çeşitli ızgaralar, ramen, udon benzeri makarna-erişte çorbaları ve tatlılar. Ancak çoğu yemekte şeker olması bir süre sonra baygınlık hissi veriyor ve benim onuncu günümde bu his oluştu. Canım şöyle güzel bir ekmek arası peynir istedi. Bir markete gittim, hamur işleri bölümünde naylon poşet içinde küçük bir francala buldum. Sonra peynir aradım ama bulamadım. Rastladığım bir görevliye peynir olup olmadığını sordum;

-Chiizu ga arimasu ka? (Peynir var mı? Japonya’da eskiden peynir olmadığı için İngilizce cheese’den türeme çiizu şeklinde telaffuz edilen bir kelime kullanılıyor)

-Eigo o hanashimasen (İngilizce konuşamıyorum)

-Nihongo o hanashite kudasai (Japonca konuşun lütfen)

-Eee… Sumimasen (eee.. pardon)

(Buna benzer bir diyalog Japonca kitabımızda da vardı ve bunun bir abartı olduğunu düşünmüştüm. İnanır mısınız, aynı diyalogu 12 günde beş kez yaşadım).

Adam pardon dedikten sonra beni peynir bölümüne götürdü. Sadece iki çeşit peynir vardı, Hollandalıların taze kaşar benzeri peynirlerinden, bir de bizim üçgen eritme peynirlerinin kare şeklinde olanı. Bir paket eritme peyniri aldıktan sonra mutlulukla otel odama gittim. Odamda heyecanla ekmeği aldım, poşetini yırttım ve beni bir sürpriz bekliyordu. Ekmek ortasından kesilmişti ve içine tatlı bir krema sürülmüştü. Hayal kırıklığı ile ekmeği bir kenara bıraktım. Sonra kendimi toparladım, önce ekmeğin kremalarını bir çay kaşığı ile sıyırıp yedim ve ekmeği nispeten kremasız bir hale getirdim. Sonra ekmeğin arasına peynirleri yerleştirip zevkle yedim. Üstüne bir de meşrubat otomatından aldığım sıcak kahveyi içtim ki keyfimi sormayın artık.